Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 20390 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12263 - Esas Yıl 2015





Y A R G I T A Y İ L A M IİNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : AKSARAY 2. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 09/10/2014NUMARASI : 2013/37-2014/741Taraflar arasındaki tanıma-nafakanın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Aksaray 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2002//435 Esas ve 2003/301 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, yurt dışında yabancı mahkemece nafaka bağlandığı ve halen devam ettiği gerekçesiyle nafaka hususunda karar verilmediğini, davalının F... B... M... 08/06/1994 tarih ve 011 1 C 67/94g Esas sayılı kararı ile bağlanan 218.02 Euro nafakayı gayri resmi olarak başka bir kişi ile yaşamasına rağmen almaya devam ettiğini, davalının kötü niyetli olarak yabancı mahkeme kararlarının Türkiye'de tanınması yoluna gitmediğini, yabancı mahkeme kararlarından dolayı davacının mağdur olduğunu ileri sürerek, yabancı mahkeme kararlarının tanınmasını ve davalının bir başkası ile gayri resmi olarak yaşaması nedeni ile yabancı mahkemece bağlanan nafaka ve bu nafakaya bağlı olarak verilen kararların iptal edilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; yabancı mahkeme tarafından verilen nafakanın Türk Mahkemelerince kaldırılamayacağını, müvekkilinin başka bir kişi ile yaşamasının söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; davacı tarafın talebinin öncelikle yabancı mahkeme kararının tanınması, daha sonra bu kararla bağlanan nafakanın iptali olduğu, öncelikle yabancı mahkeme kararının tanınması gerektiği, tanımaya konu mahkeme kararında lehine nafaka takdir edilen davalı tarafın değil de davacı tarafın tanıma talebinde bulunduğu , ancak öncelikle lehine nafaka verilen tarafın, bu kararın tanınması talebinde bulunabileceği , ancak bundan sonra bahse konu nafakanın kaldırılmasının mümkün olabileceği, bu aşamada davacı tarafın tanıma davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı, sadece kararı veren yabanca mahkemede ayrı bir dava açması durumunun mümkün olduğu gerekçesiyle davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun(MÖHUK)’un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanunun 50 ilâ 57.maddeleri “tenfiz” e, 58 ile 59.maddeleri ise “tanıma”ya ilişkindir. 5718 sayılı Kanun'un tanımaya ilişkin hükümleri incelendiğinde, “Tanıma” başlıklı 58. maddesinde: “(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.(3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.”“Kesin Hüküm ve Kesin Delil Etkisi” başlıklı 59.maddesinde: “Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.” Hükümleri yer almaktadır. Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır. Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur. Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır. İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır. Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir. İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır. Tanıma; “Bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı ülkede kabulü”; tenfiz ise; “Bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak, maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasfı”dır.Her mahkeme kararı hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımamakta; bazı kararlar nitelikleri gereği yalnız kesin hüküm teşkil etmekte, fakat icra kabiliyetleri bulunmamaktadır. İşte bu tür yabancı mahkeme kararları yalnız tanınabilir; tenfiz edilemezler. Çünkü icra kabiliyetleri yoktur. Tanıma yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş bir kararın kabul edilmesi işlemi olup; tanımada amaç, sadece kararın maddi anlamda kesinliğinden yararlanılmasıdır. O halde, tanıma kararı verilebilmesinin ön koşulu bir yabancı mahkeme kararının varlığı ve bu kararın kesinleşmiş olmasıdır.Herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın yabancı mahkeme kararının tanınmasında “hukuki yararı” bulunan kişiler tanıma ve tenfiz isteminde bulunabilirler.Önemle belirtilmelidir ki, hukuki yararın varlığı koşulunun mevcut olup olmadığı, her davada o davaya konu olayın somut özellikleri çerçevesinde, hakim tarafından değerlendirilmelidir. Bir hakkın, mahkeme kararına gerek olmaksızın, başka bir yolla ve aynı ölçüde güvenli olarak elde edilebilmesinin mümkün bulunduğu hallerde, o hakla ilgili olarak dava açılmasında hukuki yarar bulunmazken; o hakkın ancak, mahkeme kararı ile elde edilebileceği hallerde, hukuki yararın varlığının kabulü gerekir. Kanun koyucu, bir hakkın dava dışı bir yolla elde edileceğini açıkça düzenlememiş ve hak sahibinin ayrıca bir ilam almasına gerek bulunmadığını özellikle vurgulamamışsa ve o hak ancak mahkemeden alınacak kararla sağlanabilecekse, o kararın verilmesini istemede hukuki yararın varlığı kabul edilmelidir.Yukarıda belirtilen esaslar dikkate alındığında, davacının yabancı mahkemece hükmedilen nafaka,davacının maaşından birikmiş nafaka nedeniyle ödeme yapılmasına ilişkin kararların tanınmasını sağlayarak, nafaka şartlarının sonradan ortadan kalktığından iptali talepli dava açması bakımından hukuki yararının bulunduğu açıktır. Hal böyle olunca mahkemece, davacının yabancı mahkeme kararlarının tanınması talebi ile yabancı mahkemece verilen nafakanın iptaline ilişkin taleplerinin tefrik edilerek, tefrik edilen bu dosya için tanıma davasının bekletici mesele olarak görülmesi gerikr. Bu nedenle davacının yabancı mahkeme kararının tanınmasında hukuki yararının olduğunun kabulü ile sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.