İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : ZONGULDAK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/10/2013NUMARASI : 2012/77-2013/421Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde dahili davalılar Yıldız ve M.. K.. ile diğer davalılar ve davalı E.. Ş.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dilekçesinde; davacının olay tarihinde cafede oturduğu sırada davalılar tarafından cafeden dışarı çağrılarak darp edildiğini, olay neticesinde davacının dişlerinin kırıldığını, olay nedeniyle davacının ruhsal yönden de büyük üzüntü ve huzursuzluk yaşadığını, olay sonrası davalılar hakkında yapılan şikayet neticesinde yapılan yargılama sonucunda davalılar hakkında cezaya hükmolunduğunu ve neticeten haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.571,26 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müşterek müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacılar vekili 25.05.2012 tarihli dahili dava dilekçesi ile; davalı olarak gösterilen Ş.. K..'nun dava tarihinde reşit olmaması ve hukuki ehliyete sahip olmaması nedeniyle anne-babası olan Y.. K.. ve M.. K..'nun davaya dahil edilmesini istemiştir.Davalı E...Ş... vekili cevap dilekçesinde; davacının da meydana gelen olayda kusurlu olduğunu, davacının maddi tazminat talebini SGK'ya yöneltmesi gerektiğini, nitekim davacının öğrenci olup anne ve babasının sigortasından yararlanabildiğini, manevi tazminat talebinin ise fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Diğer davalılar cevap dilekçesi sunmamışlardır.Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, 10.000 TL manevi tazminatın 04.02.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2.571,26 TL maddi tazminatın ise en son fatura ödeme tarihi olan 12.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek müteselsilen alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm süresi içinde dahili davalılar Yıldız ve M.. K.. ile diğer davalılar ve davalı E.. Ş.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, dahili davalılar M.. K.. ile Y.. K.. ve davalı E.. Ş.. vekilinin sair, diğer davalıların tüm temyiz itirazları yerinde değildir.TMK'nun 369/1. maddesine göre, ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul eder. Bu kişiler, küçüklükleri, tecrübesizlikleri, akli yetersizlik ve dengesizlikleri sebebiyle başkaları için tehlike teşkil ettikleri gibi, aynı şekilde başkaları da kendileri için tehlike oluşturabilir. Velayet ve vesayet kurumlan küçük ve kısıtlıların, ailenin ve üçüncü kişilerin korunması amacıyla konulmuştur. Ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur. Ev başkanı özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişiler bir zarara uğramışlarsa, bu zararı tazminle sorumludur. Ev başkanının TMK. 369/1'den doğan sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlıdır. Başka bir deyişle ev başkanı, sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.Kural olan, kusurlu davranıştan sadece failin sorumlu kılınması ve bundan doğacak sonuçlara da bizzat onun katlanmasıdır. Cezai sorumlulukta bu ilke "kusurun şahsileştirilmesi" prensibi ile kabul edilmiştir. Aynı ilke, kural olarak hukuki sorumlulukta da geçerlidir. BK. m. 41 'de ( 6100 sayılı TBK'nun 49. md.) ifadesini bulan bu ilke gereğince,herkes "Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp veya tedbirsizlikle haksız bir "surette" başkalarına verdiği zararı tazminle yükümlüdür. Bununla beraber pozitif hukuk düzenleri bu tabii hukuk kurallarına bazı istisnalar getirmişlerdir. Söz konusu istisnalara, daha çok sorumlu kişilerin zarar verenle belirli veya kişisel bir ilişki içinde bulunduğu hallerde yer verilmiştir. İşte, hukuk sistemimizde başkasının eyleminden sorumluluğu düzenleyen ayrık hükümlerden biri de MK. m. 369/1'dir. MK. m. 369/1 toplumsal hayatta büyük bir pratik ve hukuki ihtiyaca cevap vermektedir. Çocukların bilerek veya bilmeyerek birbirlerinin beden bütünlüğüne ve şahsiyet haklarına saldırıda bulunmaları rastlanılan olaylardandır. Bütün bu durumlarda, küçük temyiz kudretine sahip ise verdiği zarardan bizzat sorumludur. Ancak, birçok durumda mal varlığı olmadığı için fiilen, birçok durumda ise hem mal varlığı, hem de haksız fiil ehliyeti olmadığı için gerek fiilen, gerekse hukuken sorumlu tutulmaları söz konusu olamamaktadır. Kaldı ki, özen ve gözetime muhtaç kimseleri şahsen sorumlu tutmak mümkün olsa bile, zararın tamamını tazmin ettirmek olanağı her zaman bulunmayabilir. Çünkü temyiz kudretleri yoksa zarar veren aile üyeleri ancak hakkaniyet gereğince sorumlu tutulabilirler ( BK. m. 54, TBK. 65. ). Oysa. hakkaniyet ölçüsü bazı hallerde uğranılan zararın tamamının tazminine imkan vermez. Zira, hakkaniyet sorumluluğunda zarar verenin ekonomik durumu elverdiği ölçüde zarar tazmin edilir. İşte bu tür fiili ve hukuki imkansızlıklar küçük, kısıtlı akıl hastası veya akıl zayıfı aile üyelerinin davranışlarından zarar gören kimselere karşı başka bir şahsın sorumlu kılınması ihtiyacını doğurmuştur. Gerçekten, çok sık meydana gelen bu olaylarda, toplumu savunmasız bırakmamak; onu, küçüklere, kısıtlılara, akıl hastası ve akıl zayıflarına karşı korumak gerekir. İşte toplum yaran ve işlerin güvenle yürütülmesi ilkesi, zarar veren bu kimselerin yanında, başka birinin de sorumlu tutulmasını zorunlu kılmıştır. Türk Hukuk sisteminde ev başkanının sorumluluğu kusura dayanmaz. Diğer bir anlatımla bu sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Medeni Kanun'un sözü edilen maddesinde öngörülen ana ilke ev başkanının gözetimindeki özen ödevini yapmamasıdır. Ev başkanının sorumluluğunun ilk şartı, gözetime muhtaç bir aile üyesinin zararlı bir davranışta bulunmasıdır. Zararlı davranış olumlu hareketlerle olabileceği gibi olumsuz hareketlerle de yaratılır. Olumsuz davranış, başkasını zarardan korumak için bir harekette bulunmak yükümlülüğünün mevcut olmasına rağmen böyle bir davranışta bulunulmadığı zaman söz konusu olur. Bununla birlikte, zararlı davranışlar içinde en çok görüleni olumsuz davranışlardır. MK. m. 369/1 'in uygulanabilmesi için herşeyden önce ortada bir zararın bulunması gerekir. Gözetime muhtaç aile üyelerinin sebep oldukları zararın çeşidi, ev başkanının sorumluluğu bakımından önemli değildir. Zira, ev başkanı gözetimi altındaki kişilerin üçüncü kişilere verdikleri her türlü zarardan sorumludur. Ev başkanının kendine düşen özen ve gözetim görevini yerine getirip getirmediği, zarar verici olayın özelliklerine göre belirlenmelidir. Her olayın gerektirdiği tedbirler, herşeyden önce, kendi şartları içinde düşünülmelidir. Bu bakımdan, ev başkanının alması gereken tedbirler olaydan olaya göre değişebilir. Örneğin, zarar verici olayın gerekli kıldığı tedbirler duruma göre sadece eğitmek, öğüt ve talimat vermek, uyarı, ihtar ve yasaklamak şeklinde olabileceği gibi, bunların izlenmesi ve kontrol edilmesi şeklinde de olabilir. Bununla beraber, zarar verici olay ve tehlikeye dikkat çekmek, bilgi vermek ve aydınlatmak, duruma göre tehlikeli şeyleri ortadan kaldırmak, atmak veya muhafaza altına almak da somut olayın gerektirdiği tedbirler çerçevesinde düşünülebilir. Tüm zarar verici eylemlerde ev başkanına düşen tedbirler, genel ilkeler içinde düşünülmelidir.Türk Medeni Kanunu'nun 369/1. maddesinde, ev başkanının alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe, ev halkından olan küçüğün ve sayılan diğer kişilerin verdiği zarardan sorumlu olacağı benimsenmiştir. Bu benimsemenin nedeni, hukuk düzeninin, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi, küçüğü ise, korunmaya ve gözetime muhtaç kimse olarak kabul etmesidir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davalıların olay tarihi olan 04.02.2010 tarihinde aralarındaki kız meselesi nedeniyle davacıyı darp ederek iki dişini kırmak suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde davacıyı yaralamaları olayına ilişkin olarak açılan haksız fiile dayalı maddi manevi tazminat istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Bu kapsamda, davacı tarafından yukarıda ifade edilen TMK'nun 369. madde hükmüne göre ev başkanının sorumluluğundan kaynaklı ev başkanı aleyhine açılan bir davaları bulunmadığı, davalılardan Ş.. K..'nun dava tarihinde reşit olmaması nedeniyle anne -babası olan Y.. K.. ve M.. K..'nun velayeten dahili davalı olarak davaya dahil edildikleri dikkate alınmadan mahkemece yanılgılı değerlendirme ile TMK'nun 369. maddesi uyarınca ev başkanının sorumluluğuna dayalı olarak sorumlulukları yoluna gidilmesi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.Bundan ayrı, davalı E.. Ş..'in yapılan yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmesi nedeniyle lehine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince reddedilen kısım üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemesi de doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.O halde mahkemece yapılacak iş; davacının TMK'nun 369. maddesi uyarınca ev başkanı aleyhine açtığı bir dava olmadığı, dava tarihinde reşit olmayan Ş.. K..'nun anne-babasının dahili davalı olarak davaya dahil edildikleri gözetilmek suretiyle ve reddedilen kısım yönünden vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği de dikkate alınarak hüküm tesisi yoluna gitmek olmalıdır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.