Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 19552 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 11708 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : AFYONKARAHİSAR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/11/2014NUMARASI : 2013/83-2014/739Taraflar arasındaki tapu iptal-tescil ve tazminat davasının bozma ilamı üzerine mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; davalı Belediye Encümeninin 26/11/1993 tarih ve 1608 sayılı kararı ile Ç. Mahallesi toplu konut sahasında bulunan 3381 ada 4 ve 5 nolu parsel, 3351 ada 2 parsel sayılı taşınmazların davacıya satıldığını, satış bedellerinin tahsil edilerek 12/04/1994 tarihli belediye Başkan Yardımcısı Fikret imzalı yazılar ile davacı adına tescilinin istendiğini, o günden bu yana tapu kayıtlarının davacı adına tescilinin sağlanmadığını, öncelikle taşınmazların davacı adına tescilinin eğer taşınmazlar üçüncü kişilere satılmış ise aynı değerde belediye adına kayıtlı başka arsaların davacı adına tescilini, bu da mümkün olmazsa davaya konu taşınmazların davanın açıldığı tarih itibariyle değeri olan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 120.000 TL.'nın 22/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, belirtilen encümen kararına dayanılarak tescil istenmekle öncelikle yargı yolunun caiz olmadığını, davanın idari yargı yerinde açılması gerektiğini aksi kanaat halinde ise dava konusu olay üzerinden 10 yıl geçmesi nedeniyle davacı alacağının 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, davanın zamanaşımıyla reddinin gerektiğini, esas yönünden ise encümen kararının satışa ilişkin olmayıp yetki verilmesine ilişkin olduğunu, belediye başkanlığınca davacı tarafa satış yapıldığına ve satış bedelinin tahsil edildiğine yönelik bilgi ve belge olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemenin 01/12/2011 gün ve 2011/184 esas, 2011/515 sayılı ilamı ile zamanaşımı nedeni ile davanın reddine karar verilmiş; karar davacının temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 12/12/2012 gün ve 2012/13061 Esas, 2012/14365 sayılı kararı ile, "Borçlar Kanununun 128. maddesi uyarınca zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihte başlayacağı, bu sürenin mahkemece kabul edildiğinin aksine satışın yapıldığı tarih değil, alacağın muaccel hale geldiği tarih olduğu, davaya konu olayda şahsi hak sahibi davacı, karşı tarafın ferağ talebinin reddini bildirmediği, başka bir deyişle idari ferağ umudunu taşıdığı sürece zamanaşımı süresinin işleyişe başlamayacağı, davacının ferağ umudunun davanın açıldığı tarihte yitirmiş olacağından, henüz zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesi ile" mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 12/12/2012 gün ve 2012/13061 Esas, 2012/14365 sayılı Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulü ile davacının ödediği bedelin güncel hali olan 855,79 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.1-)Dava, adi yazılı şekilde akdedilen gayrimenkul satış sözleşmesiyle satın alınan taşınmazın, tapu devrinin gerçekleşmemesi nedeniyle, tapu iptal ve tescili ile bunun mümkün olmaması halinde taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin tahsili istemine ilişkindir.Davada; davacı, davalı belediyeye güvenerek arsa verileceği inancı ile arsa bedeli olarak belediyeye bir ödemiş, taahhüt edilen arsanın verilmediğini ileri sürerek, zararın tazminini istemiştir. Davalı belediye ise, arsa tahsisi yapılması yönünde alınmış bir karar bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.Bu durumda, bir kamu kurumu olan davalı belediyenin; davacının da aralarında bulunduğu taşınmaz sahiplerinden, kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle, tahsis edilecek arsalar karşılığında para topladığı uyuşmazlık konusu değildir. Davalının kamuya sunduğu bu nitelikteki bir işlemde, devletin güvenilir olması asıldır. İşlemin bir tarafı kamu kurumu, diğer tarafı da dar gelirli vatandaştır. Vatandaşın kamu kurumlarına olan güven ve inancı korunmalıdır. Arsa tahsisi yapılacağı ilanına güvenerek belediyeye para yatıran davacı, belediye ile olan bu ilişkide edimini yerine getirmiş, davalı ise getirmemiştir. İfa, davalının kusuru ile imkansız hale gelmiştir. Davalının tahsisin yapılmadığını ileri sürmesi TMK. 2.maddeye göre hakkın kötüye kullanılmasıdır Davalı kurum, davacının zararını gidermelidir. Tazminat miktarı belirlenirken, davacının gerçek zararı esas alınmalıdır.Bu nedenle; davalı Belediye tarafından davacıya tahsis edileceği belirtilen 3381 Ada 4 ve 5 parsel sayılı taşınmazlar ile 3351 Ada 2 Parsel sayılı taşınmazın belediye tarafından dava dışı 3. kişilere satıldığı , satış tarihi itibariyle ifanın imkansız hale geldiği anlaşılmakla davacı sözkonusu taşınmazların belediye tarafından satış tarihindeki rayiç değerini isteyebilir. Buna göre mahkemece; öncelikle taraflara, taşınmaza yakın bölgelerden ve ifanın imkânsız hale geldiği tarihe yakın zaman içinde yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkân tanınması, gerektiğinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, sonrasında ise, bu emsallere göre taşınmaza değer biçilmesi için yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılmak suretiyle denetime imkân veren ve bilimsel verileri içeren rapor alınması suretiyle ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.2-) Oluş ve kabule göre de ; Somut olayda mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; denkleştirici adalet ilkesine göre tazminat hesabı yapılırken sadece; altın, dolar, faiz, Tüfe, değeri olmak üzere dört değeri salt esas alınmış ve bu dört değer yönündende salt ödeme tarihi (1994yılı )ve dava tarihi (2011 yılı )itibariyle bir hesaplama yapılmış, 1994-2011 yılları arasındaki döneme ilişkin hiç bir değerlendirme yapılmamıştır Raporda dikkate alınan etkenler, denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplama yapılması için yeterli olmayıp, rapor, hüküm kurmaya elverişli değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 12.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.