MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/03/2015NUMARASI : 2014/216-2015/64Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil - tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu 5040 ada 44 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tapuda kayıtlı olduğunu, taşınmazın 1/2 hissesini 5000 Alman Markı bedelle davalının kardeşi olan davacının eşi tarafından davacı adına haricen satın alındığını, ancak dava konusu taşınmazın ifrazının mümkün olmaması nedeni ile satın alınan kısmın tapu devir işleminin gerçekleştirilemediğini, ancak satın alınan taşınmazın, satış tarihinden bugüne kadar fiilen müvekkili tarafından kullanıldığını, taşınmazın bulunduğu alanın kentsel dönüşüm projesi kapsamına alınmasından dolayı resmi anlaşmaların yapılamadığını belirterek, dava konusu taşınmazın davalı adına kayıtlı olan 1/2 hissesinin iptali ile müvekkili adına tesciline, bunun mümkün olmaması halinde taşınmazın 1/2 sinin rayiç bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili sunduğu cevap dilekçesi ile; tapulu taşınmazların haricen satışının mümkün olmadığını, davacının eşi tarafından müvekkiline 1.500 TL ödeme yapıldığını, bunu her zaman için iadeye hazır olduğunu, ancak taşınmazın 30 - 40 yıldır davacı tarafça kullanıldığını, bu haksız kullanıma karşılık oluşan bedelin takas mahsubunu talep ettiklerini bildirmiştir.Mahkemece, her ne kadar davalı asil tarafından mahkeme huzurunda yapılan yemin metninde 1.500 TL ücret alındığı kabul edilmiş ise de eldeki davanın yalnızca tapu iptali ve tescil olduğu, herhangi bir terdit veya ıslah isteminin olmayıp yalnızca taşınmazın tapuda devrinin istendiği, buna göre davacı tarafça sebepsiz zenginleşme veya başkaca hukuki gerekçelere göre dava açabileceği dikkate alınarak yalnızca somut istem karşısında değerlendirme yapıldığı, taşınmazın davalı adına tapuda kayıtlı olması nedeni ile taraflar arasında yapıldığı iddia edilen harici satış sözleşmesinin 818 Sayılı BK.nun 213, 4721 Sayılı TMK.nun 706, Noterlik Kanununun 60 ile Tapu Kanununun 26. maddesi gereğince resmi biçime uyularak yapılmadığından geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulmasının mümkün olmadığı, geçersiz sözleşme herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağından, tarafların verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre aynı anda iade ile mükellef oldukları, davacının taşınmazın zilyetliğini devretmediği sürece ödediği satış bedelini isteyemeyeceği, davalı asil tarafından usulüne uygun biçimde edilen yeminin HMK.'nun 232 ve devamı maddeleri gereğince mahkemeyi ve tarafları bağlayacağı dikkate alınarak kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde terditli talepte bulunmuş, öncelikle haricen satın aldığı taşınmazın davalı adına kayıtlı olan 1/2 hissesinin iptali ile davacı adına tesciline, bunun mümkün olmaması halinde taşınmazın 1/2 sinin rayiç bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde yapılmadığı için TMK'nun 706, TBK'nun 237. (BK.'nun 213), Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilir. Taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satışı resmi şekilde düzenlenmediğinden hukuken geçersizdir ve tarafları bağlamaz.Hukuken geçersiz sözleşmeler haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet gözetilerek, sözleşme tarihinde satış bedeli olarak verilen paranın dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile uygulama sonucu ulaşacağı alım gücü, belirtilen ilke ve esaslar dikkate alınarak bu konu da uzman bilirkişi veya kurulundan Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli ve bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.Ancak somut olayda, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere taraflar arasında satım sözleşmesine konu taşınmaz halen davacının zilyetliğinde bulunmaktadır.Bu durumda, 10/07/1940 günlü ve 2/7 sayılı İBK uyarınca; BK 81 (TBK 97) maddesinin uygulama yeri bulacaktır. 10/07/1940 gün ve 2/7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğince de, davacının satış parasını geri isteyebilmesi, kullanımında bulunan taşınmazı geri vermesi ile mümkündür. Bu nedenle satış bedelinin davalıdan alınmasına karar verilmekle birlikte, aynı zamanda ve karşılıklı olarak taşınmazın da zilyetliğinin davalıya teslimine, taşınmaz davacının elinde bulunduğundan, hükmedilen alacağa da taşınmazın iadesi tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmektedir.O halde mahkemece yapılacak iş, az yukarıda açıklanan ilkelere göre belirlenen bedelin, taşınmazın davalıya iadesi koşuluyla tahsiline karar verilmesi gerekirken, aksi yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.