MAHKEMESİ : SAKARYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/06/2014NUMARASI : 2013/344-2014/358Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin Sakarya ili çevresinde inşaat, hafriyat ve madencilik sektöründe faaliyet gösterdiğini müvekkilinin davalı şirketten inşaat malzemesi tedarik etmek üzere davalıyla anlaştıklarını müvekkili şirketin söz konusu inşaat malzemesi bedelini davalı şirkete peşin olarak ödediğini anlaşma konusu olan malzemeler 01.06.2013 tarihine kadar müvekkili şirkete Adapazarı adresinde teslim edilmesi gerektiğini ancak Temmuz 2013 tarihi olmasına ve noter eliyle ihtarname keşide edilmesine rağmen davalı taraf edimini yerine getirmediği gibi müvekkiline ait çekleri de iade etmediğini iddia ederek müvekkili tarafından çeklerin ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini müvekkilinin davalıya 71.804,43TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Dava dilekçesi cevap dilekçesi ile; iddianın doğru olmadığını davacı şirket müvekkili şirketten inşaat malzemesi almak suretiyle davaya konu çekleri müvekkili şirkete vermediğini müvekkili şirket ile davacı şirket G. - O. - İzmir otoyolunun yapımı hususunda aralarında 18.01.2013 tarihli adi ortaklık sözleşmesi imzalayarak ortaklık kurduklarını bu ortaklığa istinaden bahsi geçen işin yapımına başlandığını adi ortaklık sözleşmesinin 25. Maddesi gereğince taraflar aralarında ek olarak 14.01.2013 tarihli protokol imzaladıklarını davaya konu çeklerinin davacı şirket tarafından davalı müvekkili şirkete bu protokolün 2.maddesinde belirtilen tarafların ortaklaşa yaptıkları işin piyasaya olan 600.000 TL borcun ödemesi için davacı şirket tarafından davalı müvekkili şirkete vereceği muhtelif tarihlere ait çeklerle ödeneceğine hükmü gereğince verildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece; davalı vekilinin cevaplarıyla aralarındaki adi ortaklık sözleşmesi, bu sözleşmenin 25. Maddesi uyarınca 14.01.2013 tarihli imzalanan protokol ve davaya konu edilen çeklerin protokole istinaden verildiğine dair 26.01.2013 tarihli imzalanan tutanak bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının davasını ispat edemediği bu nedenle davanın sübut bulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Somut olayda, taraflar arasında 14.01.2013 tarihli ''Adi Ortaklık Sözleşmesi'' başlıklı bir sözleşme ve bu sözleşmenin 25.maddesine istinaden aynı tarihli ''Protokol'' başlıklı bir sözleşmenin imzalandığı anlaşılmaktadır.Buna göre davada, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, taraflar arasında imzalanan adi ortaklık sözleşmesi nedeniyle keşide edilmiş çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talep edilmektedir.TBK'nun 620.maddesinde; "Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşme" olarak tanımı yapılmıştır.Adi ortaklık, bir ticari işletmeyi işletmek şeklinde olabileceği gibi esnaf işletmesi veya hiç bir işletme olmaksızın bir kaç kişinin muhtemel kazancı paylaşmak amacıyla emeklerini ve mallarını bir araya getirme şeklinde de olabilir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesinde "Her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır" aynı kanunun 5.maddesinde "Aksine hüküm olmadıkça dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir" hükmü düzenlenmiştir. Davada tarafların Ticaret Siciline kayıtlı şirketler olmaları ve davanın da ticari işletmeleri ile ilgili bulunması nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemesi davaya bakmakla görevlidir.Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.Bozma nedenine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.