İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : ŞİRAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/04/2014NUMARASI : 2013/49-2014/32Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; davacının davalı ile yaptıkları 04.06.1987 tarihli harici satış senedi ile 10.000.000 TL karşılığında bir taşınmaz satın aldığını, satış sonrasında davacının ilgili taşınmazı kullanmaya başladığını, ancak o tarihte kadastro çalışmaları henüz yapılmadığından davacı adına tapuda tescilin yapılamadığını,ancak davalının bahsi geçen sözleşmede kadastro tespiti yapıldıktan sonra bu taşınmazı davacıya devredeceğini taahhüt ettiğini, davacının kullanımının 2013 yılına kadar devam ettiğini, davalının ilgili taşınmazı davacıya tapuda devretmediğini, kadastro çalışmalarının üzerinden 10 yıl geçmesi ve bu tespitlerin kesinleşmesi üzerine de davacı aleyhine Şiran Asliye Hukuk Mahkemesi'nde meni müdahale davası açıldığını ve bu davanın davalı lehine sonuçlandığını, ilgili sözleşmede davalının herhangi bir şekilde taşınmazın mülkiyetini davacı üzerine geçirmemesi halinde aldığı 10.000.000 TL'yi cezai şartı ile ödeyeceğinin de kararlaştırıldığını belirterek, davacı tarafından 04.06.1987 tarihinde davalıya ödenen 10.000.000 TL'nin bilirkişi marifetiyle günümüz kuruna göre hesaplanarak 04.06.1987 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süreden reddi gerektiğini, taraflar arasında 04.06.1987 tarihinde sözleşme yapıldığını, ilgili sözleşmenin üzerinden 17 yıl geçtiğini,yine sözleşmedeki edimlerin davacı tarafından yerine getirilmediğini, davacının sözleşmede belirtilen bedeli davalıya ödemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davaya konu sözleşme tarihinin 04.06.1987 olduğu, bu davanın ise 2013 yılında açıldığı, sözleşme tarihi ile dava tarihi arasında yaklaşık 27 yıllık süre bulunduğu, zamanaşımının başlangıcının alacağın muaccel olduğu tarih olduğu, dosyada bulunan kadastro tutanakları incelendiğinde davaya konu yerin kadastro tespitinin 11.12.1987 tarihinde kesinleştiği, dolayısıyla zamanaşımı başlangıç tarihinin de bu tarih olduğunun kabulü gerektiği ve bu haliyle alacağın zamanaşımına uğradığı, davacı vekilinin zamanaşımının kesildiği yönündeki itirazına ilişkin olarak ise, zamanaşımını kesen sebeplerin BK madde 154'de belirtildiği, ancak davacı aleyhine açılan men'i müdahale davasının bu sebeplerden herhangi birine girmediği gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresinde içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık; taraflar arasındaki tapulu taşınmaza ilişkin adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklı alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, iadesi talebine ilişkindir.Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.Borçlar Kanunu'nun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki (TBK'nın 77 ve ardından gelen maddelerindeki) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme, resmi biçimde yapılmadığından, hukuken geçersizdir (TMK'nun md.706, BK.md.213, Tapu Kanunu md.26 ve Noterlik Kanunu md.60). O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar, verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler. Ancak, taraflar arasında harici de olsa bir sözleşme olduğundan dava BK.nun 125.maddesine (6098 sayılı BK.'nun 146.maddesine) göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ayrıca, zamanaşımı borcun muaccel olması ya da ifanın imkansız hale geldiği tarihte başlar. Zilyetlik devam ettiği sürece ise zamanaşımı işlemeye başlamaz.Somut olaya gelince; taraflar arasında düzenlenen 04.06.1987 tarihli harici satış sözleşmesi uyarınca davaya konu edilen taşınmazın davalı tarafından 10.000.000 TL bedelle davacıya satıldığı, tapuda yapılması gereken taşınmaz devrinin ise yapılmadığı, 04.06.1987 satış tarihinden 2013 yılına kadar fiilen davaya konu edilen taşınmazın davacının kullanımında olduğu taraflar arasında ihtilafsızdır. Nitekim, davalı tarafından davacıya yönelik olarak Şiran Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/29 Esas- 2012/167 Karar sayılı dosyası ile 24.04.2012 tarihinde men'i müdahale davası açıldığı ve mahkemece yapılan yargılama neticesinde de 18.12.2012 tarihli karar ile davanın kabulü ile davalıların müdahalesinin men'ine yönelik olarak hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; dosya içeriğinden taşınmazın fiilen 2013 yılına kadar davacının zilyetliğinde olduğu iki tarafın da kabulünde olmakla, taşınmaz davacının elinde olduğu sürece zamanaşımı işlemeye başlamaz. Bu nedenle mahkemece, işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde zamanaşımından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.