Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 19008 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 11704 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : ADANA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/10/2014NUMARASI : 2014/151-2014/471Taraflar arasındaki kusursuz sorumluluğa dayalı tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dilekçesinde; aynı olayda elektrik akımına kapılarak malül duruma düşen R.. K.., ve M.. K.. ile vefat eden Fatih destekten yoksun kalan mirasçılarının 6100 Sayılı yasanın 107. maddesine göre R.. K.. ve M.. K.. yönünden bedensel zararların tespiti ile, güç kaybı tazminatının, tedavi giderlerinin, bakım ve bakıcı ücretlerininn hesaplatılarak olay tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesini; Fatih ölümüyle destekten yoksun kalan davacı eş, baba ve çoçukları yönünden destekten yoksun kalma tazminatı, cenaze ve defin giderlerinin tespitiyle olay tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte tahsili ni talep ve dava etmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; davanın zamanaşımı nedeniyle reddini talep etmiştir.Mahkemece; "zamanaşımı nedeniyle davanın reddine" karar verilmiş, sözkonusu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık davacılardan Rahmi ve Metin için bedensel zararlarının tespiti ile güç kaybı tazminatı, tedavi gideri ve bakıcı ücretleri niteliğindeki tazminatlar ile muris Fatih ölümü nedeni ile destekten yoksun kalan mirasçıları tarafından açılan maddi tazminat davası niteliğindedir. Dosya kapsamından, dava konusu olay nedeniyle davalı çalışanları hakkında soruşturma yapıldığı ve delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip, sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve dolayısıyla alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır.Haksız eylemlerden doğan davalarda uygulanacak zamanaşımı olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre haksız eylemden doğan tazminat davaları BK'nun 60/1 maddesi gereğince 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerine tabidir. Borçlar Yasası'nın 60/1. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi; zarara uğrayanın, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Aynı Yasa'nın 60/2. maddesi gereğince zarara yol açan eylemin aynı zamanda suç sayılan bir eylemden doğmuş olması durumunda olayda uygulanacak zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu (uzamış) ceza zamanaşımı süresidir. Buna göre tazminata konu eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk hakimi tarafından uygulanacaktır. (HGK.'nun 22/02/2012 tarih ve 2011/4 E.- 2011/640 K; 2012/89 sayılı ve HGK.'nun 06/05/2009 tarih 2009/4-152 Esas ve 2009/155 Karar sayılı kararları)Davalı tüzel kişilik hakkında uzamış ceza zamanaşımının uygulanıp uygulanmayacağı noktasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.09.2012 Tarih 2012/4-319 Esas 2012/619 karar sayılı ilamı açıklık getirmektedir . Sözkonusu ilam uyarnca ;"tüzel kişilerin organlarının işledikleri haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ceza zamanaşımı süresinin tüzel kişi aleyhine açılan tazminat davasında da uygulanması gerektiği, zira, organların fiilinin tüzel kişileri doğrudan doğruya tazmin yükümlüsü yapacağı, tüzel kişi hakkında daha kısa olan zamanaşımı süresinin, organ hakkında ise, daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin kabul edilmesinin uygulamada hakkaniyete de uygun olmayan sonuçlar doğuracağı belirtilerek tüzel kişi hakkında da ceza zamanaşımı süresinin kabulünün uygun olacağı kabul edilmiştir."Doktrinde de; bir fiilin, tüzel kişinin organları tarafından işlenmesi, tüzel kişinin hukuki sorumluluğunu gerektiriyorsa, organlara karşı uygulanan ceza davası zamanaşımı süresinin, tüzel kişiye karşı açılacak tazminat davası açısından da uygulaması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır . (Fikret , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12.baskı, İstanbul 2010, s.800 ve orada dn.25 te yollama yapılan BGE 112 II 189 vd: 111 II 440,112 II 90; Deschenaux/Tercier sh.204 Brehm Art 60 N.98, Or-Schnyder Art 60 N.12; Tekinay/Akman//Altop sh.725;Mehmet , Özel Hukukta Zamanaşımı, sayfa 144 ve burada yollama yapılan BGE.133 III 6; BGE 125 III 339, JDT 1999 I 859; BGE 111 II 429; Werro N.1466; Tappy,s.393 )Bu konuda aksi yönde görüşler de bulunmaktadır. (Bkz.Eren age sh 800 dn 25 de bahsi geçen, Oser /Schonenborger, Art 60 N 15; Von Büren s.427) Ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; ceza davası açılmış olması gerekmediği gibi mahkumiyet kararı verilmiş olması da şart değildir. Bu bağlamda ceza soruşturmasında takipsizlik kararı verilmiş olsa dahi; haksız eylem suç niteliği taşıyorsa uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerekir.Hal böyle iken, mahkemece, dava konusu olay hakkında, yukarıda anılan uzamış ceza zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu, verilen takipsizlik kararı nazara alınarak somut olayda uzamış ceza zamanaşımı hükümleri uygulanamayacağından ve gerek olay tarihindeki gerek yürürlükteki BK hükümlerindeki haksız fiil zamanaşımı hükmleri uyarınca zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle davanın reddi yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.