Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18700 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 11126 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : ANTALYA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/12/2014NUMARASI : 2013/539-2014/656Taraflar arasındaki alacak (sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı F.. Y.. vekili ile davalılar S.. K.. ve F.. K.. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dilekçesinde; Antalya ili, Memurevleri mahallesi'nde kain 269 ada 67 nolu parseldeki 4 nolu bağımsız bölümün henüz inşaat halindeyken 17.11.1994 tarihli harici satış sözleşmesi ile tapu maliki Kadir tarafından davacıların murisi Mehmet satılıp teslim edildiğini, 1995 yılı Nisan ayı içerisinde de tapu devrinin yapılmasının kararlaştırıldığını, muris tarafından sıvası dahi yapılmamış olan dairenin tüm ince işlerinin tamamlandığını, 20 yılı aşkın süredir de malik sıfatı ile bu dairede oturduklarını, belirtilen tarihte murisin tapu devrini alamaması üzerine tapu maliki Kadir yakın akrabası olan ve birlikte iş yaptığı davalı Erhan Konu'ya başvurduğunu, davalı Erhan Konu ile muris Mehmet arasında tanzim edilen 19.06.1996 tarihli protokole göre, Erhan Konu tarafından protokolde belirtilen işler karşılığında Kadir adına kayıtlı davaya konu 4 nolu dairenin tapusunun muris Mehmet verilmesinin sağlanacağı, olmadığı takdirde ise dairenin rayiç bedelinin ödeneceğinin taraflar arasında kararlaştırıldığını, ancak sözleşme ve protokolden doğan taahhütlerin yerine getirilmediğini, muris Mehmet 18.05.2012 tarihinde tapuyu alamadan vefat etiğini, geride ise mirasçı olarak davacılar olan eşi Fatma ile çocukları İbrahim, Melike ve Mesut bıraktığını, murisin sağlığında alamadığı tapunun ise, murisin ilk eşi olan F.. Y..'a devredildiğini, F.. Y..'ın Melike ve Mesut'un anneleri ve davalı F.. K..'nun kız kardeşi ve diğer davalı S.. K..'nun ise teyzesi olduğunu, davalı F.. Y.. tarafından murisin kendisinden boşanması sonrasında davacı Fatma ile evlenmesinin hazmedilemediğini, bu nedenle davalıların ilgili taşınmazda muris Mehmet hak sahibi olduğunu bilerek husumet nedeniyle ve kötüniyetle ilgili taşınmazı önce F.. K..'ya, F.. K..'nun da 30.01.2013 tarihinde davalı F.. Y..'a devrettiğini, mirasçılık belgesine göre ise, asıl hak sahibi olan davacıların devre dışı bırakıldığını, taşınmazın yarısının davacılara, diğer yarısının ise murisin F.. Y..'dan olan çocukları Mesut ve Melike'ye ait olduğunu, davaya konu dairenin rayiç değerinin 60.000 TL olduğunu ve bunun yarısı olan 30.000 TL'nin ise davacılara ait olduğunu, davacıların harici satın almaya dayalı olarak ilgili dairenin zilyedi olduklarını, davalı F.. Y..'ın davacılar aleyhine Antalya 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2013/1129 Esas sayılı dosyası ile tahliye davası açtığını, bu nedenlerle davacıların harici satışa dayalı olarak iyiniyetli zilyetlikleri altında bulunan davaya konu 269 ada 67 parselde bulunan 4 nolu bağımsız bölümün fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla rayiç bedelinin 1/2'si olan 30.000 TL'nin yasal faiziyle davalılardan müşterek müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı F.. Y.. vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı ve husumet itirazı bulunduğunu, davacıların talebinin iştirak halindeki alacağa ilişkin olması nedeniyle diğer mirasçıların da davaya dahil edilmesi gerektiğini, esas yönünden ise, belirtilen sözleşme ve protokolden haberi olmadığını ve bu sözleşme ile protokolün kendisini hukuken bağlamadığını, yine Kadir Başarır'ın imzasının bulunduğu iddia edilen belgedeki imzanın ise Kadir ait olmadığını, zira belirtilen belgenin düzenlenme tarihi itibariyle Kadir vefat etmiş olduğunu, davacıların sıhri hısımlıktan kaynaklı iddialarının da soyut olduğunu, davacılar tarafından talep edilen 30.000 TL'lik rayiç bedel talebinin de yerinde olmadığını, nitekim murisin bu daire için para ödeyip ödemediği, ödemiş ise miktarının belli olmadığını, dairenin ince işleri muris tarafından yapılmış ise davacılar tarafından bunun talep edilebileceğini, ancak yapılan ince iş var ise bunların da 30.000 TL tutarında olamayacağını, davanın niteliği gereği de tanık dinlenmesine muvafakat etmediklerini savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalılar S.. K.. ve F.. K.. vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı definde bulunmuş, talep edilen alacak iştirak halinde alacak olmakla muris Mehmet mirasçılarının tamamının mecburi dava arkadaşlığı nedeniyle davaya dahil edilmesi gerektiğini, davanın dayanağı olan 17.11.1994 tarihli belgenin ise sahte olduğunu, sözleşmede satıcı görünen Kadir imzasının taklit edildiğini, bu nedenle bu kişiye ait imza örneklerinin getirilerek imza incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, yine aynı sözleşmedeki muris Mehmet ait imzanın da sahte olduğunu, bu nedenle muris yönünden de imza incelemesi yapılması gerektiğini, 19.06.1996 tarihli protokolün ise geçersiz olduğunu, nitekim bu protokolün malik sıfatı ile devir ehliyeti olmayan Erhan Konu ile Mehmet arasında yapıldığını,protokol tarihinde mülkiyet sahibi olan Kadir da hayatta olmadığını, yine ilgili protokol geçerli kabul edilse dahi protokolün 1.ve 2. maddesinde yazılı taahhütlerin karşılıklı olarak yerine getirilmediğini, davacıların rayiç bedel talebinin de yerinde olmadığını, davacıların taşınmaz alım satımına ilişkin ödenmiş bir bedel var ise bunu ispat edemediklerini, davanın niteliği gereği tanık dinlenmesine de muvafakat etmediklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davanın ıslah olunan miktar üzerinden kabulü ile, 30.000 TL'nin dava tarihi olan 08.11.2013 tarihinden itibaren, 7.500 TL'nin ise ıslah tarihi olan 20.10.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı F.. Y.. vekili ile davalılar S.. K.. ve F.. K.. vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı F.. Y.. vekili ile davalılar S.. K.. ve F.. K.. vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.Somut olayda; davacıların murisi Mehmet ile dava dışı Kadir arasında haricen düzenlenen 17.11.1994 tarihli taşınmaz satış sözleşmesi ile davaya konu edilen 269 ada 67 nolu parseldeki 4 nolu bağımsız bölümün davacıların murisine satıldığı ve zilyetliğinin de devredildiği, ancak tapuda resmi satışın yapılmadığı ve daha sonra da ilgili taşınmazın önce davalı F.. K..'ya sonrasında da murisin ilk eşi olan ve davalı F.. K..'nun da teyzesi olan F.. Y..'a tapuda satılıp devredildiği ve halihazırda da davalı F.. Y.. adına tapuda kayıtlı olduğu sabittir. Satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (TMK.nun 706, BK.nun 213, Tapu K.nun 26 ve Noterlik K.nun 60. maddeleri). Bu durumda taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için, öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi, ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre; geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur.Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, derkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki Zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, bu hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan talep edememelidir.Bu durumda, mahkemece; davalılardan S.. K.. ile davacıların murisi Mehmet arasında yapılan 19.06.1996 tarihli sözleşme geçersiz olmakla, mahkemece davaya konu edilen taşınmazın rayiç bedeline hükmedilmesi doğru değildir. Mahkemece sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca denkleştirici adalet ilkelerine göre, uzman bilirkişi tarafından davacıların murisi tarafından taşınmaz malikine ödenen bedelin tespiti ile bu bedelin dava tarihinde ulaşacağı alım gücü; çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken, eksik inceleme ile rayiç değer esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.