MAHKEMESİ : GAZİANTEP 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/12/2014NUMARASI : 2013/340-2014/1153Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; davalı abonenin, ödenmeyen elektrik faturası borçları nedeniyle hakkında başlatılan icra takibine itiraz ettiğini ve bu surete takibin durduğunu belirterek, davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına ve alacağın %40'ından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı kurum ile abonelik sözleşmesi imzalandığı sırada müvekkilinin U. yemek fabrikasında işçi olduğunu ve patronlarının talebi ile bu işyeri aboneliği sözleşmesinin davalı tarafça imzalandığını ancak asıl borçlunun şirket olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davacı tarafa, dava konusu abonelik sözleşmesi sunması için kesin mehil verilmesine ve kesin sürenin sonuçlarının ihtar edilmiş olmasına karşın, davacı tarafın abonelik sözleşmesini kesin süre içinde sunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.Dava; elektrik aboneliğinden kaynaklanan fatura borçlarına dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı taraf, davalı ile imzalanan abonelik sözleşmesi gereği, kullanılan elektrik bedeline ilişkin olarak düzenlenen 2009-2010 dönemine ait 9 adet faturanın ödenmediğini iddia etmekte, davalı taraf ise davacı ile abonelik sözleşmesini kendisinin imzaladığını, ancak bu aboneliğin çalıştığı iş yerine ait olup, elektrik enerjisinin kendisi tarafından kullanılmadığını bildirmiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. (HMK m.190)HMK'nın 187. maddesinde; ispatın konusunun, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalardan oluştuğu ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilebileceği, herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıaların çekişmeli sayılmadığı hükme bağlanmıştır. Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir (Yargıtay HGK 09.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK 25.06.1975 gün E:4/681 K:879 ).İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236.maddesinin dördüncü fıkrasında, “Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir” hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında “ Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder” hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha ( dava evrakı ) ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 236/1.maddesinde “dava evrakı” olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 )İkrar; görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir.Davada bir tarafça ileri sürülen bir vakıa iddiasının, mahkeme önünde karşı tarafça ikrar edilmesiyle artık o vakıa, taraflar arasında çekişmeli olmaktan çıkar ve bunun sonucu olarak ispatı gerekmez. İspatın gerekmediği bir halde ise, delilden söz edilemez. İkrar, tek taraflı bir usûlî işlem olarak, delil ikame faaliyetini ve ispat ihtiyacını ortadan kaldıran bir taraf beyanıdır.Mahkeme içi ikrar kesin delil niteliğindedir.Bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davalı taraf davacı kurum ile abonelik sözleşmesi imzaladığını ikrar etmiş olup, yukarıda açıklandığı üzere mahkeme içi ikrar tarafları bağlar. O halde davalının, davacı kurumun elektrik abonesi olduğunun kabulü gerekir. Elektrik sözleşmesini imzalayan ve daha sonra aboneliğini iptal ettirmeyen abone, tesisatta kullanılan elektrik tüketiminden elektrik dağıtım şirketine karşı sözleşme gereği sorumludur. Buna göre, fiili kullanıcıya karşı rücu hakkı mevcut olan abonenin sözleşmesi iptal edilmediği sürece, fiili kullanıcı ile beraber elektrik dağıtım şirketine karşı normal kullanım bedelinden dolayı sorumluluğunun devam edeceği kuşkusuzdur.Bununla birlikte yargılama sırasında elektrik mühendisi tarafından düzenlenen 03/02/2014 tarihli raporda; davacı ile davalı arasında 16.04.2009 tarihinde abonelik sözleşmesi imzalandığı, davalının 159383 nolu ticarethane abonesi olduğu ve davalının 2009-2010 dönemlerine ait 9 adet faturadan dolayı enerji tüketim borcunun (asıl alacak) 5.780,23 TL olduğu, bu miktara gecikme bedeli eklenerek icra takibinde belirtilen 23.249,77 TL bedelden sorumlu olduğu belirtilmiş ise de, düzenlenen bu rapor denetime ve hüküm kurmaya elverişli değildir.O halde mahkemece, dosyanın önceki bilirkişi dışında uzman bilirkişiye verilmesi, davacının davalı taraftan isteyebileceği takibe konu asıl alacağın, gecikme zammı ve gecikme zammının KDV'sinden oluşan bedelin, tahakkuk tarihleri dikkate alınarak Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği ve sözleşme hükümlerine göre her bir fatura dönemi için ayrı ayrı hesaplanması konusunda denetime elverişli bir rapor alınması, davacının tahsilini istemekte haklı olduğu alacak miktarının bu şekilde belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.