Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 18316 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 21652 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/05/2014NUMARASI : 2011/205-2014/245Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların, adi ortaklık şeklinde kuru temizleme işi için anlaştıklarını, yasal işlemleri yaparak çalışmaya başladıklarını; ortaklık anlaşması sırasında, davacının davalıya senet verdiğini ve şube açılış sırasında da 30.000,00 TL harcama yaptığını; daha sonra, ortaklıkla ilgisi olmayan, davalının birlikte olduğu İhsan Önür isimli kişinin işletmeye müdahale ettiğini, davacının iş yerine gelmesini engellediğini, adi ortaklığın devamında davacı açısından yarar kalmadığını; davalıya adi ortaklığın feshedildiğine ilişkin ihtarname gönderdiklerini, davalının ihtara cevabında taleplerinin kabul edilmediğini belirterek; adi ortaklığın feshi nedeniyle, fazlaya ilişkin hakların saklı kalması, kaydıyla ortaklık payı ve harcamalar toplamı 60.000,00 TL'nin ihtaraname tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, duruşmadaki beyanında; davacının, kendisine ait Florya'daki işyerine değil açmayı düşündüğü ve sonra açtığı Beylikdüzü'ndeki şubeye ortak olduğunu, dekorasyon yapıldığını, dekorasyon yapılırken ve malzeme alınırken davacının yaptığı harcamalarla ilgili bir kısım belgeler getirdiğini ve imzalattığını; daha sonra her iki dükkanın gelirine el koyduğunu, işyerinin kapandığını, halen borç ödediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; tarafların kurdukları ve belli süre faaliyette bulunuktan sonra ortaklığı tasfiye ettikleri, davacının adi ortaklığa yaptığı harcama ve ödemeler nedeniyle alacağının bulunduğu gerekçesi ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile; 25.681,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava; adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile alacak istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; taraflarca Avcılar Vergi Dairesi Müdürlüğüne yazılan dilekçeye göre, davaya konu kuru temizleme işine ilişkin ortaklığın 01/06/2009 tarihinde kurulduğu, tarafların % 50' şer paylarının bulunduğu, davacı tarafından davalı aleyhine Beyoğlu 31. Noterliğinin 04/11/2009 tarihli ihtanamesi ile adi ortaklığın feshine ilişkin bildirim yapıldığı anlaşılmaktadır. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye, ilgili tasfiye memuru tarafından yapılacak olan bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kâr payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanunu'nun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.Buna göre, taraflar arasında adi ortaklık bulunmasına göre, davacının taleplerinin, ortaklığın tasfiyesi aşamasında değerlendirilmesi gerekir. Ortaklık son bulduğuna göre tasfiyenin de mahkemece bizzat yapılması gerekmektedir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Tasfiye, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup, hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkın ortaya konulmasıdır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi halinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklarda dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları halinde, ortaklardan herbiri, tasfiye görevlisinin hakim tarafından atanması isteminde bulunabilir.O halde mahkemece yapılacak iş; adi ortaklık sözleşmesi incelenerek, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda açıklanan sıra ve yöntem izlenerek taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu eksik incelemeyle yetersiz bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu nedenle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 18.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.