Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1816 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 15024 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KEMALPAŞA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/03/2014NUMARASI : 2011/332-2014/68Taraflar arasındaki adi ortaklğın feshi ve alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karşı ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı(karşı ve birleşen davanın davacısı) vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 03.02.2015 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davalı(birleşen ve karşı davanın davacısı) vekili Av. A.. Ö.. geldi. Karşı taraf davacılar(karşı ve birleşen davanın davalıları) vekili Av. B. B. geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı dava dilekçesinde; adına kayıtlı taşınmaza, meyva ağaçları dikilmesi, yetiştirilen meyvaların satılıp, elde edilen gelirden kendisine yarı oranında pay verilmesi hususunda davalı ile 2003 yılında anlaştıklarını ve bu hususta 20 yıl süreli ortaklık sözleşmesi imzaladıklarını ancak davalının ortaklık sözleşmesine aykırı hareket ettiğini, elde ettiği gelirden payına düşen parayı vermediğini belirterek; ortaklığın feshine karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında davacı ölmüş, mirasçıları davaya dahil olmuş ve vekilleri vasıtasıyla davanın kabulü ile ortaklığın giderilmesi yönünde karar verilmesini istemişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 2003 yılında, taraflar arasında ortaklık sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin, ortaklık sözleşmesi gereğince, davacıya ait 694 ve 702 parsel sayılı taşınmazları emek ve para harcayarak imar ihya edip, meyva bahçesi haline getirdiğini; 2003 yılında her taşınmazlara kiraz ve şeftali ağacı fidelerini diktiğini, hali hazırda ağaçların sekiz yaşında olduğunu, ağaçların 5 yaşına kadar meyva vermediğini, 5 yaşından sonra ürün vermeye başladıklarını, müvekkilinin taşınmazlara damla sulama sistemi kurduğunu, davacının iddiasının aksine müvekkilinin adi ortaklık sözleşmesinin hükümlerine aykırı hareket etmediğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Davalı vekili karşı dava dilekçesinde; davacının, taraflar arasında akdedilen ortaklık sözleşmesi devam ederken, sözleşmeye konu iki taşınmazdan 702 parsel sayılı taşınmazı, dava dışı üçüncü kişiye satmak suretiyle sözleşmenin 5. maddesine aykırı hareket ettiğini, bu nedenle müvekkiline tazminat ödemekle yükümlü olduğunu belirterek; tazminat olarak 12.000,00 TL ve sözleşmede yer almayan damla sulama bedeli olarak 702 parsel için yapılan harcamanın karşılığı olarak 4.400,00 TL'nin davacıdan (karşı davalıdan) tahsilini talep etmiştir. Davalı (karşı davacı) vekili birleşen dosyanın dava dilekçesinde ise; davalıların murisinin ölümü üzerine, davalıların müvekkiline ihtarname göndererek, adi ortaklık sözleşmesine konu taşınmazı terk etmesini istediklerini, müvekkilinin haklarının saklı olduğunu karşı tarafa bildirerek taşınmazı terk ettiğini, sözleşmenin 2003 yılında imzalandığını, süresinin 20 yıl olarak belirlendiğini, müvekkilinin ağaçları 2003 yılında diktiğini, dikilen ağaçların beş yıl ürün vermediğini, beş yılın sonunda ürün vermeye başladığını, giderek her yıl alınan ürünlerin arttığını, müvekkilin hiçbir hakkını alamadan taşınmazdan karşı tarafça çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu, masraflar çıkarıldıktan sonra 2012 yılından başlamak üzere sözleşmenin normal şartlarda süresinin sona ereceği 2023 yılı itibariyle mahrum kalınan gelire ilişkin olarak şimdilik 11.000,00 TL ile bu taşınmaz için yapılan damla sulama sistemi bedeline karşılık olarak 4.400,00 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; ortaklığın feshini talep eden davacının yargılama sırasında öldüğü, sözleşmede ortaklığın mirasçılarla devam edeceği hususunda bir hükmün olmadığı gerekçesiyle, asıl dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, dinlenen tanık beyanlarına göre davalının (karşı ve birleşen dosyanın davacısının), 702 parselin davadışı 3. kişiye satıldığından satış tarihinde haberdar olduğu ve sözleşmeyi aynı şartlarla yeni malikle devam ettirdiği, taşınmazın 2009 yılında dava dışı 3. kişiye satılmasından sonra 2012 yılına kadar davalının ortaklık sözleşmesine konu taşınmazları kullanmaya devam ettiği, dava dışı 702 parsel maliklerinin anlaşma gereğince pay talep etmesi üzerine davalının davaya konu taşınmazları kullanmaktan vazgeçtiği, bunun bizzat taşınmazı satın alan tanıkların beyanları ile de sabit olduğu, davalının taşınmazı satın alan kişilerle ortaklığı devam ettirmesine rağmen taşınmazın satılması sebebiyle cezai şart talep etmekte kötüniyetli olduğu ve kötüniyetinin korunamayacağı, damlama sulama sistemi masrafının da, gerek anlaşmada buna ilişkin hüküm bulunmaması, gerekse de damlama sulama sisteminin taşınabilir olması nedeniyle yersiz olduğu, mahrum kalınan kara ilişkin talebin de ortaklık sözleşmesinin ortaklardan A.. A..'ın ölümü nedeniyle sona ermesi ve sözleşmede mirasçılarla devamına ilişkin bir hüküm bulunmaması nedeniyle mirasçılardan talep edilemeyeceği gerekçeleriyle karşı ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davalı (Karşı ve Birleşen dosyaların davacısı) vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiştir. Dava; 01.01.2003 tarihli adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; Asıl dava; davalı ortağın, adi ortaklık sözleşmesinin hükümlerine aykırı davrandığından bahisle açılmış, adi ortaklığın feshi istemine ilişkindir. Karşı dava; adi ortaklık sözleşmesi devam ederken, sözleşmeye konu taşınmazlardan birinin dava dışı 3. kişiye satılması nedeniyle, sözleşmenin 5. maddesinde kararlaştırılan cezai şart ve bu taşınmaz için yapıldığı iddia olunan damla sulama sisteminin kurulum masrafının taşınmaz sahibi ortaktan tahsili istemine ilişkin; tazminat ve alacak davasıdır. Birleşen dava; 20 yıl süreli olarak kurulmuş adi ortaklık sözleşmesinin süresi henüz dolmamışken, taşınmaz maliki ortağın ölümünden sonra mirasçılarının diğer ortağı taşınmazdan çıkarmaları nedeniyle mahrum kalınan kar bedeli ve bu taşınmaz için yapılan damla sulama sistemi masrafının tahsili istemine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacı A.. A.. ile davalı A.. A.. arasında, davacı A.. A.. adına kayıtlı olan 702 ve 694 numaralı taşınmazlar üzerine kiraz ve şeftali ağacı dikilmesi ve ağaçlar meyva vermeye başladıktan sonra kar dağılımın yarı yarıya yapılması hususunda 01.01.2003 yılında 20 yıl süreli "Adi Ortaklık Mukavelesi" başlıklı sözleşme imzalandığı, sözleşmenin 5. maddesinde, taşınmaz sahibinin, sözleşmeye konu taşınmazları, sözleşme süresi içinde bir başkasına satması halinde, sözleşmenin karşı tarafına 1.000,00 TL'den aşağı olamamak üzere tazminat ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, davacının 702 parsel sayılı taşınmazı 2009 yılında dava dışı 3. kişiye sattığı, hali hazırda adi ortaklık sözleşmesine konu 694 parsel sayılı taşınmazın davacı A.. A.. adına, 702 parsel sayılı taşınmazın ise dava dışı H. Ş. G. adına kayıtlı olduğu, asıl davanın 07.10.2011 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında asıl davanın davacısı A.. A..'ın 24.05.2012 tarihinde öldüğü, sözleşmede damla sulama sisteminin kurulumuna ilişkin bir hükmün yer almadığı anlaşılmaktadır. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.; BK. 520 md) Ortaklardan birinin ölümü, ortaklık ilişkisi bakımından bir sona erme sebebi olarak kabul edilmiştir. Ancak, adi ortaklık sözleşmesinde yer alan bir hükümle, ortağın bütün mirasçılarıyla ortaklığın devamı öngörülebileceği gibi, bir kısım mirasçılarıyla devamı da öngörülebilir. Bu durumda ortaklık ilişkisi sona ermez. Adi ortaklık ilişkisinin sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nın 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.Hal böyle olunca mahkemece, yukarıda değinilen hususlar ışığında asıl dava, karşı dava ve birleşen davadaki talepler hususunda gerekli inceleme yapılarak, 6098 sayılı TBK'nın 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen hükümler dikkate alınmak suretiyle, TBK'nın 642 ve devamı maddelerindeki tasfiye hükümleri somut olaya uygulanarak, adi ortaklık ilişkisinin tasfiyesine karar verilmesi ve asıl, karşı ve birleşen davadaki uyuşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi gerekirken; anılan yön gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacılardan(karşı ve birleşen davanın davalıları) alınıp davalı(karşı ve birleşen davanın davacısı) tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.