Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17803 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 22182 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ANKARA 5. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 14/05/2014NUMARASI : 2012/466-2014/595Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 29.02.2012 tarihli ilamla boşandığını, düğünde takılan 18 bilezik, 20 çeyrek altın, 3 yarımlık, 2 bileklik, 1 çift küpe ve 1 zincirin davalıda bulunduğunu, bunların bir kısmını davalının araba satın alırken bozdurduğunu belirterek; ziynetlerin bedeli olan 22.480,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı cevap dilekçesinde; davacıyla 14.07.1993 tarihinde evlendiğini, düğünde takılan ziynetlerden yalnızca 20 çeyrek altını 1998 yılında bozdurup, araba satın alırken harcadığını, bir yıl sonra 20 çeyrek altının karşılığını bilezik olarak davacıya iade ettiğini, davacıyla evliliklerinin fiili olarak 2002 yılına kadar sürdüğünü, 2002 yılında evden çocuğunu alıp çıktığını, tüm ziynetlerin ve eşyaların davacıda kaldığını, evden ayrıldığı sırada yanında bulunan yakınlarının, ziynetlerin davacıda kaldığına tanık olduklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir. Mahkemece; davacının evden ayrılırken ziynetleri yanında götürdüğünü davalının ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabulü cihetine gidilmiş, 22.480,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava; ziynetlerin bedelinin tahsili istemine ilişkindir.Temyize konu uyuşmazlık; ispat yükünün, davanın hangi tarafı üzerinde olduğu hususunda toplanmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayları kanıtlaması gerekir.Öte yandan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bunları iadeden kurtulur.Somut olayda; davacı kadın, düğünde takılan altınların bir kısmını davalının araba almak için bozdurduğunu iddia etmiştir. Davalı ise, yalnızca 20 çeyrek altını bozdurduğunu, 1 yıl sonra 20 çeyrek altının karşılığını bilezik olarak davacıya iade ettiğini, müşterek evden 2002 yılında ayrıldığını, tüm altınların davacıda kaldığını savunmuştur.Bu bağlamda; davacı kadın davaya konu ettiği 18 bilezik, 3 yarımlık, 2 bileklik, 1 çift küpe ve 1 zincirin varlığını ve bunları davalının kendisinden zorla aldığını ispat etmelidir. Davalı da; araba almak amacıyla bozdurduğunu ikrar ettiği 20 çeyrek altını, davacıya iade ettiğini ispatlamalıdır. Hal böyle olunca mahkemece, davaya konu edilen 20 çeyrek altın dışındaki ziynetlerin zorla elinden alındığını davacının ispat etmesi gerektiği göz önünde bulundurularak, taraf delilleri bu ilke ve esaslar doğrultusunda değerlendirilip, tartışıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik incelemeyle ispat yükünün davalıda olduğundan bahisle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 12.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.