MAHKEMESİ : KUŞADASI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 26/06/2014NUMARASI : 2013/585-2014/299Taraflar arasındaki nafaka artırımı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili lehine, 2011 yılında, 200 TL iştirak, 300 TL yoksulluk nafakası olarak belirlenen nafakanın, aradan geçen sürede ihtiyaçlarının artması, müşterek çocuğun özel okula gitmesi, servis ve diş tedavisi harcamaları nedeniyle yetersiz kaldığını belirterek nafakaların, ayrı ayrı 1.500'er TL' ye artırımına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; aradan geçen sürede müvekkilinin de giderlerinin arttığını, evli olduğunu, 20 aylık çocuğu ile eşinin 2. çocuğuna hamile olduğunu, sağlık giderlerinin fazla olduğunu, Kuşadası 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/432 Esas sayılı dosyası ile velayetin değiştirilmesini talep ettiğini belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davacı kadının ölüm aylığı almaya başlaması, davalı eski kocanın ise yeniden evlenip çocuk sahibi olup geliriyle birlikte giderlerinin de arttığı gerekçesiyle yoksulluk nafakasının artırım talebinin reddi ile, müşterek çocuğun büyüdüğü, ihtiyaçlarının arttığı gerekçesiyle iştirak nafakasının artırımı talebinin kısmen kabulü ile 350 TL'ye artırımına karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.TMK'nun 176/3.maddesine göre; irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın yoksulluğun ortadan kalkması halinde, mahkeme kararıyla kaldırılması mümkündür.Y.H.G.K nun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688 sayılı ilamı ve 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı ilamların da kabul edildiği gibi, yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.Yargıtay'ın yerleşik kararlarında da; “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. (H.G.K 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 sayılı kararı). Ancak, kaldırma talebi azaltma talebini de içermekte olup, bu durum nafaka miktarının indirilmesinde etken olarak dikkate alınmalıdır.Yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile birlikte tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki; bilimsel öğretide, evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu belirtilmektedir. (Akıntürk Turgut: Aile Hukuku 2. Cilt İstanbul 2002.8.294)Somut olayda, davacı kadın ev hanımı olup, kardeşine ait evde kardeşi ile birlikte yaşadığı, 01.02.2012 tarihinden beri aylık 309 TL ölüm aylığı aldığı, davalının ise Elektrik Üretim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü'nde çalıştığı, mühendis olup aylık 3.000 TL maaş aldığı, aylık 400 TL lojman kirası bulunduğu, ikinci eşinden 1 çocuğunun olduğu, aylık 1.300 TL banka kredi geri ödemesi olduğu; ayrıca, davalının boşanma davası esnasında fizik öğretmeni iken 2010 tarihinde nafakanın artırımı davası yargılaması esnasında milletvekili danışmanlığı yaptığı anlaşılmaktadır. Mahkemece; davacıya bağlanan ölüm aylığı miktarının yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı değerlendirilmeksizin yoksulluk nafakasının artırımı talebinin reddi isabetli olmamıştır.Öte yandan, TMK'nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.Somut olayda, müşterek çocuk M. İ. 19.10.1999 doğumlu olup,Özel ........... Lisesi 9. sınıfta öğrenim gördüğü, yıllık 7.000 TL eğitim ücreti ile 1.530 TL servis ve 478 TL kırtasiye ücreti masrafının bulunduğu anlaşılmaktadır.Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafaka artırım davasının açıldığı tarih ile bu davanın açıldığı tarih arasında geçen süre, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alındığında, takdir olunan iştirak nafakası miktarı az olup,TMK 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamıştır.O halde, yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması; müşterek çocuğun ihtiyaçlarındaki değişim ve davalının gelir durumu gözetilerek hakkaniyete uygun miktarda nafaka takdir edilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün davacı yararına HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.