MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/04/2014NUMARASI : 2012/619-2014/149Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davalı tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 03.03.2015 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. A.. T.. geldi. Karşı taraf davalı vekili Av. N. Y. geldi.Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra nevakısın giderilmesi bakımından dosya mahalline geri çevrilmiş, bu kez yeniden gelmekle; belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü. Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dilekçesinde, müvekkilleri olan davacıların murisinin üzerinde gecekondusunun bulunduğu taşınmazın, ortaklığın giderilmesi davası neticesinde, 3.kişiye 885.000,00 TL bedelle satıldığını, davacılara ödenmesi gereken 18.923,04 TL gecekondu bedelinin davalının banka hesabına yatırıldığını ve davalının sebepsiz zenginleştiğini beyan ederek, bu miktarın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacıların murisinin, haklı bir sebep olmaksızın kendisine ait taşınmaza gecekondu inşa ettiğini, bu nedenle de dava açmakta haksız olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık; sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı muhtesat bedelinin tahsili talebine ilişkindir.Türk Medeni Kanunun 722/1.maddesi gereğince; “Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin ya da bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur. 2.fıkra hükmüne göre; Ancak, sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmaz üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir. 3.fıkra hükmüne göre de; Aynı koşullar altında arazinin maliki de, rızası olmaksızın yapılan yapıda kullanılan malzemenin, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere sökülüp kaldırılmasını isteyebilir."Aynı Kanunun 723.maddesi gereğince ise; “Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür. Yapıyı yaptıran arazi maliki iyiniyetli değilse hakim, malzeme sahibinin uğradığı zararın tamanının tazmin edilmesine karar verebilir. Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hakimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir.”Bu bağlamda davacının talep edebileceği tazminat miktarının belirlenmesinde, 14.02.1951 tarih ve 1949/17 - 1951/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca davacının iyi niyetli olup olmadığının mahkemece kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.Bu bilgiler ışığında somut olayı irdelediğimizde; davacının kendisine ait olmayan taşınmaz üzerine gecekondu inşa ettiği için iyiniyetli olmadığı, buna göre de sadece TMK'nın 723.maddesi gereğince asgari levazım bedelini davalıdan talep edebileceği açıktır.Gerek öğreti ile gerekse sapma göstermeyen uygulama ile asgari levazım değerinin yapı ve eklentilerinin yapımında kullanılan tüm malzemelerin işçilik ve yapımcı kârı gibi unsurlar gözetilmeksizin piyasadaki en düşük değerlerinden, yapım yılı veya yıllarına göre yıpranma düşüldükten sonra elde edilecek miktar şeklinde benimsenmiş bulunmaktadır.Oysa ki; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, asgari levazım değerine ilişkin bir tesbit yapılmamıştır.Her ne kadar, dava konusu taşınmaz üzerindeki diğer bir muhtesata (gecekondu) ilişkin olarak verilen mahkeme kararının temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 2014/4037 E.- 2014/9737 K. sayılı bozma kararında muhtesat bedeline ilişkin farklı bir hesaplama şeklinin tatbiki gerektiği ifade edilmişse de, bu durum o dosyada; muhtesat sahibi olan davacının aynı zamanda arsaya hissedar olması, eldeki davada ise, muhtesat sahibi davacının arsa maliki olmamasından kaynaklanmaktadır.Diğer yandan, HUMK 275. maddesi (yeni HMK 266.) hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerektiği kuşkusuzdur.Somut olayda, görüşüne başvuralan bilirkişi Avukat olup, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak, rapor verme konusunda ehil görülmemiştir.Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak, asgari levazım bedeli konusunda uzman ve ehil bilirkişiden rapor alınıp, hesaplanacak bu bedel üzerinden davanın kabulü gerekirken, davacının iyniyetli olmadığı gözardı edilerek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.