MAHKEMESİ : BURDUR AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 17/04/2015NUMARASI : 2014/467-2015/156Taraflar arasındaki iştirak nafakasının indirimi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine-karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; 2007 yılında müşterek çocuklar Selin ve Onur için 125'er TL iştirak nafakasına ve nafakaların her yıl %30 oranında artırımına karar verildiğini, dava tarihi itibariyle ödenen nafaka miktarının toplamda 1.525 TL'yi bulduğunu, asgari ücretle çalıştığını, ödeme gücünün bulunmadığını belirterek, her bir çocuk için iştirak nafakasının 200,00'er TL'ye indirilmesini ve her yıl %30 oranında artırım kararının uyarlanarak nafakaların her yıl TEFE oranında artırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece; davacının, küçük O. K. yönünden açmış olduğu nafakanın azaltılması talebinin reddine, S. K. aleyhine açmış olduğu davanın Selin'in reşit olması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Davacı; anlaşmalı boşanma ile kabul edilen iştirak nafakalarının %30 oranındaki artırım miktarının kaldırılarak her yıl TEFE oranında artırılmasına ve nafakaların 200'er TL ye indirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.TMK 331.madde uyarınca; “durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabilir veya azaltılabilir. Aksi düşünce “güven” ilkesine aykırı düşer. Zira davacının sözleşme (protokol) ile elde ettiği “statü”ye beslediği güven, davalı (borçlunun) sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği (kötüleşmediği) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamaz. Ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmak, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arzedebilir.Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.nun 2.maddesinden yararlanması sözkonusu olamaz.Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (MK.mad.2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hakimin müdahalesi gündeme gelir.Tarafların mali durumlarının değişmesi, iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin, alacaklının (davalının) yoksulluğu azalmış veya büsbütün ortadan kalkmıştır; ya da borçlunun (davacının) mali veya gelir durumu kötüleşmiştir. Burada, iradın takdirine (veya kararlaştırılmasına) esas olan şartları ortadan kaldıracak önemde bir değişiklik olması aranacaktır.Somut olayda; 2007 yılında hükmedilen iştirak nafakalarının 784,38 TL ye ulaştığı, davacının toplamda 1.568,76 TL nafaka ödemekle yükümü hale geldiği, davacının aylık gelirinin 1.300 TL olduğu, bu şekilde sözleşmedeki dengenin davacı aleyhinde bozulduğu, nafakaların hakkaniyete uygun bir miktarda azaltılmasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucunda indirim talebinin reddedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca müşterek çocuk Selin 26.01.1997 doğumlu olup dava tarihi itibariyle 18 yaşını doldurmamıştır. Dava tarihinden çocuğun rüşte erdiği güne kadar iştirak nafakasının indirim talebinin değerlendirilerek bu hususta hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, olması doğru görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.