MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİTaraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Dava; ziynet eşyalarının iadesi, bunun mümkün olmaması halinde bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 6. Hukuk Dairesi; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla karar verilmesini doğru bulmayarak, hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozmaya uyan mahkemece davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılmış, düğünde davacıya 4 adet bilezik, 3 adet yüzlük cumhuriyet altını ve 9 adet hediyelik altın takıldığı, bu takılardan 3 adet yüzlük altın ve 4 adet bileziğin düğünden önce yapımı tamamlanan evinin borcu için bozdurulup harcandığının tanık beyanları ile ispatlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek, 3 adet yüzlük cumhuriyet altını ve 4 adet bileziğin davacıya aynen iadesine, aynen iadesi m??mkün olmadığı takdirde, 3 adet cumhuriyet altını karşılığı 1.944,00 TL ve 4 adet bileziğin karşılığı 4.127,760 TL olmak üzere toplam 6.071,760 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer. Hayatın olağan akışına göre olağan olan, ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Ziynet eşyalarının davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. .../... -2-Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, davacı kadının ispatlaması gerekir. Somut olayda davacı, eldeki davayı açmadan önce eşya tespiti talebinde bulunmuş, 09.10.2008 tarihli tespit dilekçesinde, ziynet eşyalarının mahallinde tespitinin yapılarak kaybolmaması ve satılmaması için tedbiren tarafına teslim edilmesini talep etmiş, 25.11.2008 günü ise eldeki davayı açarak ziynetlerin davalının yaptırdığı evin borcu için harcandığını iddia etmiş, tespit dilekçesindeki beyanı ile çelişmiştir. Her ne kadar mahkemece, davacının iddiasını tanık beyanları ile ispat ettiği kanaatine varılmış ise de; beyanı hükme esas alınan tanık Medine; evin düğünden önce yapıldığını, evin borcu için davacıdan para istenildiğini davacıdan duyduğunu beyan etmiş, görgüye dayalı beyanda bulunmamıştır. Beyanı hükme esas alınan diğer tanık .... ise; evin düğünden önce yapıldığını, evin borcu için davalının, kızından altınlarını istediğini, üç adet yüzlük cumhuriyet altını ile dört adet bileziğin kızından alındığını beyan etmiştir. ....'nin beyanı görgüye dayalı olmadığından, tanık....'nin beyanı da davacının annesi olması nedeniyle subjektif olup, başka deliller ile desteklenmediğinden hükme esas alınması doğru değildir. Dosya içeriğinden davacının iddialarını tanık beyanı ile ispat edemediği anlaşılmaktadır.Davacı vekili; 20.12.2012 tarihli celsede davalıya yemin teklif etme delilinden vazgeçtiklerini beyan etmiştir.Hal böyle olunca mahkemece; davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.