Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16443 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13572 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVACILAR : ... VS. VEK.AV. ...Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali, tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davada, murisleri olan ....e 2983 sayılı vasiyetnamesi ile davalıyı vasiyet alacaklısı olarak tayin ettiğini, vasiyetin yapıldığı tarihte murisin hasta olduğunu, davacıları ve diğer mirasçılarını çoğu zaman tanıyamadığını, tasarruf ehliyetinin bulunmaması nedeniyle vasiyetnamenin iptali ile olmadığı takdirde davacıların saklı payları ihlal edilmiş olduğundan tenkise karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, fiil ehliyetinin yokluğu hukuki sebebine dayalı vasiyetnamenin iptali davasını ispat edemediklerinden bu talep yönünden sübut bulmayan davanın reddine, tenkise yönelik talepleri doğrultusunda işlem yapılabilmesi için masraf gerektiğinden bu yönde ihtarlı kesin süreye rağmen masrafın ikmal edilmediği gerekçesi ile davanın usulden reddi cihetine gidilmiş, hüküm, süresinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.Ancak, somut olayda, yerel mahkemece, 24.12.2012 tarihli duruşmada davacı vekiline gider avansı ile ilgili olarak eksik yatırılan avansın iki hafta içinde ikmal edilmesi için kesin süre verilmesine karar verilmiştir. Takip eden oturumda da verilen kesin süreye rağmen gider avansının yatırılmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddi cihetine gidilmiştir....İş bu dava, 1086 Sayılı HUMK döneminde, 31.01.2011 tarihinde açılmıştır. 6100 sayılı HMK'nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihi itibariyle davanın dilekçeler aşamasının tamamlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; gerek 6100 sayılı HMK'nun 120 maddesi, gerekse; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin 45.maddesindeki düzenlemelere göre; tarifede sayılan gider avanslarının dava dilekçesi ile davanın açılması sırasında mahkeme veznesine yatırılması gereken gider olması nedeni ile, dilekçeler aşamasının tamamlanmış bulunması ve HMK’nun 448 maddesinin açık hükmü karşısında, dava dilekçesinde tanık ve bilirkişi deliline dayanmış olan davacı yönünden HMK’nun 120.maddesinin uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle; 1086 sayılı HUMK'nun yürürlükte olduğu 01.10.2011 tarihinden önceki dönemde açılan bu dava için yapılacak masraflar nedeniyle istenilecek giderlerin delil avansı kabul edilip, HMK’nun 324.maddesi uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekir.Öte yandan, mülga 1086 sayılı HUMK'nun 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nun 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.  Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de gözönünde bulundurulması gerekir.Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar; dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını, mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hakim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hakimin, bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir....Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendiğinde; yerel mahkemece, 24.12.2012 tarihli duruşmada, davacı vekiline, gider avansı ile ilgili verilen kesin mehil usulüne uygun olmadığı gibi; delil avansı ve gider avansı ayrımı yapılmadan, hangi iş için ne miktar avansın yatırılacağı açıkça belirtilmeden toplam 300.00 TL' nin yatırılması yönünde kesin mehil verilmesine ilişkin ara kararı geçersiz olup, kesin mehilin sonuçlarını doğurmaz (bkz.HGK.'nun 12.12.2012 tarih ve .... sayılı kararı).Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde, davacı vekilinin davasının dava şartı yokluğundan usulden reddine ilişkin karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.