Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16308 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 7145 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : AFYONKARAHİSAR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/11/2013NUMARASI : 2012/347-2013/565Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı A.. Ç.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, dava dışı A.. Ö...'e ait taşınmazları 2 yıllığına kiraladığını, kira bedeli 3.500 TL'nin ödendiğini, kiraladığı bu yerin sulama, toplama vs.işlemlerinin takibi için davalılar ile anlaştığını, taşınmaza damlama sulama sistemi kurulduğunu, salatalık yetiştirildiğini, bu salatalıkların toplanması için gerekli olan masrafların da müvekkili tarafından karşılandığını; ancak, toplanan ürünün davalılarca kaçırılıp, satıldığını, bu hususta savcılığa şikayette bulunduğunu, müvekkili zararına işler yapıldığını belirterek; ortaklık ilişkisi nedeniyle uğranılan zararın, şimdilik 30.000,00 TL (ıslah ile 33.585 TL)'sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı T.. Ç.., mahkemedeki beyanında; topladığı salatalık ücretlerini ödediğine dair dekontların bulunduğunu, mahkemeye sunacağını beyan etmiştir.Diğer davalı, tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.Mahkemece; davacı ile davalılar arasında davacının kiraladığı taşınmazda turşuluk salatalık ekimi, toplanması, satımı hususunda sözlü anlaşma yapıldığı, giderlerin davacı tarafça karşılandığı, salatalıkların davalılar tarafından hale eksik getirildiğinin tespit edildiği,davalılarla davacının durumu konuştukları, hasadı davacının kaldırıp hasat sonunda da davalılardan A.. Ç..'e 2.500,00 TL para verileceği hususunda anlaşmaya varıldığı; ancak, davalılar tarafından anlaşmaya uyulmadığı, zirai bilirkişi raporuna göre mevsimlik hasadın 37.665,00 TL olduğunun hesap edildiği belirtilerek; davanın kabulüne karar verilmiş,hüküm davalı A.. Ç.. tarafından temyiz edilmiştir.Dosya kapsamı,dinlenen tanık beyanları ile davacının delil olarak dayandığı savcılık dosyası bütün halinde değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki uyuşmazlık, adi ortaklık ilişkisinden kaynaklanmaktadırAdi ortaklık sözleşmesi; geçerlik şekli olarak, herhangi bir şekle bağlı değildir. Ancak, ispat şekli bakımından yasal delillerle kanıtlanması gerekir.Ayrıca, adi ortaklık ilişkisinde; bir ortak tarafından açılan alacak talebi, ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsar.Davacının iddiası ve davalının açıklamalarına göre; taraflar arasında, kiralanan tarlaların ekilmesi ve elde edilen ürünün paylaşılması konularında ortaklık kurulmak üzere sözlü anlaşma yapıldığı; akabinde, ortaklığın fiilen son bulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Ortaklık son bulduğuna göre, tasfiyenin de mahkemece bizzat yapılması gerekir.Dava konusu olayda; davacı, davalılar ile yaptığı ortaklık nedeni ile kendisine pay verilmediğini belirterek, alacak isteğinde bulunmuştur. Mahkemece de, taraflar arasında ki ortaklığın varlığı kabul edilmiş; ancak, davacı ile davalılar arasında yaşanan sorunlar nedeniyle yapılan anlaşma uyarınca, davacının, hasadı kaldırıp hasat sonunda da davalılardan A.. Ç..'e 2.500,00 TL para verileceği hususunda anlaşmaya varıldığı gerekçesiyle; bu anlaşmaya istinaden, davanın kabulüne karar verilmiştir.Ne var ki, davacı dava dilekçesinde ve yargılama sırasında davalılar ile sonradan yapılan anlaşma gereğince mahkemece, bu yönde karar verilmesi yönünde talepte bulunmadığı gibi, davalılarda, açıkça davacı ile aralarında mahkemenin kabul kararına dayanak oluşturan anlaşmanın varlığını kabul etmiş değildirler.Hal böyle olunca, taraflar arasındaki uyuşmazlığın; adi ortaklığın tasfiyesi hükümleri (TBK.nun 620 ve devamı maddeleri) gereğince ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması suretiyle çözümlenmesi gerekmektedir. Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. O halde mahkemece; bütün bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması suretiyle hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken,bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan ,yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.