Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16288 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8590 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : HATAY 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/07/2013NUMARASI : 2013/66-2013/350Taraflar arasında görülen Yapı Malikinin Sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Dava dilekçesinde,davacının davalı kooperatifin inşa ettiği sitede kendilerine tahsis edilen konutta ikamet ettiğini, davalı kooperatif tarafından yapımı devam eden su havuzu inşaatında kooperatifin gerekli önlemleri almaması sonucu adına velayeten dava açılan yaşı küçük G.. A..'ın davacının havuz inşaatına düşerek ağır yaralandığını belirterek 5.000-TL maddi ve 30.000-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir. Davacı cevap dilekçesinde davanın reddini talep etmiştir .Yerel mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddi cihetine gidilmiş; hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir . Mahkemenin kesin hükme dayanak yaptığı 2006/173 Esas sayılı yargılama dosyasında; davacı vekilinin aynı maddi vakıalara ve hukuki sebeblere dayalı olarak davalı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açtığı, yapılan yargılama sonunda 22.11.2012 tarih ve 2006/173 E-206/516 K sayılı karar ile, “...10.07.2012 tarihli celsede davacı vekiline eksik harcı tamamlaması,dava dilekçesini açıklaması küçüğün yaralanmasının nitelik ve derecesinin tespiti yönünden sağlık kurumlarına sevkedilmek üzere mahkeme kalemine başvurması, tedavi ve yol giderleri ile maaş kesintisi talebine ilişkin delil ve belgelerini ibraz etmesi için iki haftalık kesin süre verilmesine, verilen kesin sürede belirtilen işlemler yapılmadığında davanın reddedileceği hususunun ihtarına karar verilmiş, davacı vekili ara kararları uyarınca işlem yapmamıştır. Ara kararlarında belirtilen hususların davacı tarafça yerine getirilmesinin davanın sürdürülüp sonuçlandırılması için zorunlu olduğu, bu şekilde davacı vekilinin ara kararlarını yerine getirmemek sureti ile davasını ispat edemediği ..." gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, hükmün 30.01.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Uyuşmazlık; taraflar arasında daha önce kesinleşen davada verilen "red" kararının iş bu davadaki talep yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları gerçekleşmeden bir davanın esası incelenemez. Mahkeme, açılan davada dava şartlarının mevcut olup olmadığını kendiliğinden davanın açıldığı günde ve yargılamanın her aşamasında inceleyebilir ve dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli); bazıları ise, olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada, bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddi gerekir. Dava şartları 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’da açıkça düzenlenmemiş olmasına karşılık 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 114.maddesinde açıkça düzenlenmiş ve maddenin 1/-i fıkrasında kesin hüküm dava şartı olarak belirtilmiştir. HUMK’nun 237.maddesinde de kesin hüküm oluşturacak haller sayılmış olup, madde metni “Kaziyei muhkeme, ancak mevzuunu teşkil eden husus hakkında muteberdir. Kaziyei muhkeme, mevcuttur denilebilmek için iki tarafın ve müddeabihin ve istinat olunan sebebin müttehit olması lazımdır.” şeklindedir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir.Kesin hüküm olumsuz dava şartıdır ve hem bireyler için hem de Devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenirlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. 1982 Anayasa’sının 138.maddesi uyarınca yasama, yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Kesin hüküm, uyuşmazlığın gelecek için sona ermesini ve böylece hukuki barışın sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, yıl: 2001, C. V, s. 4980 vd.).Hemen belirtilmelidir ki; kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir. Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. HMK md.303 kesin hüküm koşullarını açıkça izah kılmıştır. Sözkonusu yasal düzenleme uyarınca; bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.Aynı konuya ilişkin tarafları aynı olan yargılama dosyasında ilk davada verilen usulden red kararı iş bu yargılama dosyasında kesin hüküm niteliği arzetmez. Zira ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucu aynı değildir. Bu nedenle; Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yerinde bulunmayan gerekçe ile davanın 6100 sayılı HMK 114/i , 115 ve 303 maddeleri uyarınca kesin hüküm nedeniyle reddi isabetsizdir . Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.