....Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacılar vekili, davalıların velayetinde bulunan .... elindeki oku, davacıların çocuğu ...'a atması sonucunda, çocuğun gözünün çıkmasına sebebiyet verdiğini, olay sonucu çocuğun büyük oranda görme kaybına uğradığını, çocuğun tedavisi için davacıların 5.293,00 TL masraf yaptığını, davacıların manevi olarak da zarara uğradıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 15.293,00 TL maddi, davacılardan her biri için 10.000,00 'er TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, olayın çocukların oynadıkları esnada davalıların istemi dışında gerçekleştiğini, çocuğun gözünün çıkmadığını, davalıların küçüğün tedavi masrafları için davacılara 4.550,00 TL verdiklerini, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalıların küçük yaşta bulunan çocuğun eline zarar verme ihtimali yüksek olan oyuncak oku vermeleri nedeniyle kusurlu oldukları gerekçesiyle, davacı tarafın maluliyetinden kaynaklanan maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 38.323,30 TL maddi tazminatın ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile ... için 8.000,00 TL, ... için 5.000,00 TL, ... için 5.000,00 TL manevi tazminatın 02.02.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılar vekilinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir..... Dava “Ev başkanının sorumluluğu” na dayanılarak açılmış tazminat davası olup, bu sorumluluğun dayanağını teşkil eden yasal düzenleme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku’na ilişkin ikinci kitabında yer almaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Sorumluluk” başlığını taşıyan 369. maddesinde aynen; “Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk hâlinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister.” hükmünü içermektedir. Hukuk düzeni, ev başkanını koruyucu ve güvenilir kişi; küçükleri, kısıtlıları, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanları da korunmaya ve gözetime muhtaç kimseler olarak kabul etmiş, söz konusu istisnai düzenlemeye de aile hukukuna ilişkin hükümler arasında özel olarak yer vermiştir. Zira, ev başkanlığı, aile halinde birlikte yaşayanların idare edilmesine, öncelikle aile üyeleri arasında bir düzenin kurulmasına, bunların yararına olarak birliğin korunmasına, hizmet eder. Bununla beraber ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri de korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur. Bu nedenledir ki, ev başkanı özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişilerin uğradığı zararı tazminle sorumludur ve bu sorumluluk hukuksal nitelikçe kusursuz sorumluluktur. Dolayısıyla, ev başkanının bu sorumluluktan kurtulabilmesi ancak, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle küçüğü gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmesi ile mümkündür. Somut olayda; tarafların müşterek çocukları .... oyun oynadıkları esnada, davalılarıın müşterek çocuğu..... tarafından atılan okun davacıların müşterek çocuğu ...'un gözüne isabet etmesi nesticesinde yaralandığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan 25.02.2011 tarihli .... 03.12.2012 tarihli Bilirkişi Raporu ile; 2003 doğumlu ...'un sağ gözüne oyuncak ok gelmesi nedeniyle % 32,3 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği, ciddi ve ağır bir göz yaralanması geçirdiği, uzuv yitirilmesinin travmaya bağlı olduğu, halihazır görme durumunda bir düzelme beklenmediği ve davacıların toplam 129.411,00 TL güç kaybı (maluliyet) tazminatı talep edebileceği tespit edilmiştir. Mahkemece hüküm kurulurken, olay nedeniyle küçük ...'un uğramış olduğu 129.411,00 TL işgücü kaybı zararı üzerinden, BK'nun 52. maddesi gereğince tarafların sosyal ve ekonomik durumu, meydana gelen olaydaki kusur da gözönünde bulundurularak % 70 oranında hakkaniyet indirimi yapılmış ve davacılar lehine 38.323,30 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. .... -3- BK'nun 52. maddesi; "Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hakim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hakim, tazminatı indirebilir." hükmünü içermektedir. Davacı yararına maddi tazminat tayin edilirken, BK'nun 52. md. gereğince hakkaniyet indirimine gidilmesi uygun ise de, % 70 oranında hakkaniyet indirimi yapılması fazladır. Davacıların ve uzuv kaybı yaşayan müşterek çocuğun manevi yönden de zarar uğradığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. Bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etmek aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek, olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır. Hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzur doğurmayı gerçekleştirerek, tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır ve bir ceza olmadığı gibi .... Hukukuna ilişkin bir zararın giderilmesini de amaç edinmemiştir. (YİBK. 22.06.1966- 7/7) Sayılan bu ana özellikleri nedeniyle de manevi tazminatın bir taraf için zenginleşme, diğer taraf için de fakirleşme aracı olarak görülmemesi gerekir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde, saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur durumu, sıfatı, işgal ettiği makam, diğer sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate alınması, bunun yanında da olaya göre değişebilecek hal ve şartların bulunacağının gözetilmesi, sonuçta takdir hakkının tüm bu unsurlar nazara alınarak kullanılması gereği de unutulmamalıdır. Davacılar yararına maddi ve manevi tazminat tayin edilirken, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda, davacıların uğramış oldukları maddi ve manevi zarar, zarara uğrayan çocuktaki uzuv kaybı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetildiğinde davacılar yararına takdir ve tayin edilen maddi ve manevi tazminat miktarları yetersiz bulunmuştur..... Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.