Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15930 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11425 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KONYA 3.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/03/2014NUMARASI : 2013/271-2014/172Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil-tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda yerel mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacılar tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılar vekili Av.M.. A.. geldi. Aleyhine temyiz olunan davalı vekili Av.H.. K.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dilekçesinde; tarafların kardeş olduklarını, davacıların çay ocağı işletip, tüm resmi işlemlerin davacı N.. adına yürütüldüğünü, davalının da sonradan bu işletmeye dahil olup çalışmaya başladığını, ortaklık gelirleri ile alınan arsanın, tapu işlemleri sırasında fotoğrafın gerekli olup, o esnada sadece davalının üzerinde fotoğrafının bulunması ve kardeşler arası güven ilişkisinin bulunması nedeni ile, tapu kaydının davalı üzerine yapıldığını; adi ortaklığın, 2008 yılında sona erdirildiğini beyan ederek; davalı adına olan tapu kaydının iptali ile, taraflar adına tapuya kayıt ve tesciline; bu talebin kabul görmemesi durumunda, şimdilik bedeli olan 50.000 TL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı savunmasında; dava konusu taşınmazı kendi emeği ile satın aldığını, davacıların bu alıma bir katkısının bulunmadığını, davacıların tapu kayıtlarının aksini aynı kuvvette yazılı delil ile ispat etmeleri gerektiğini ve davada tanık dinletilmesine muvaffakatlarının olmadığını beyan ederek; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; davada, inançlı işlem konusu tapulu taşınmaz olduğu, tapunun davalıya devir tarihinden önce ya da sonra inançli işlem ile devir edildiğinin yazılı sözleşme ile ispat edilmesi gerektiği, davacı tarafın da yemin hakkını kullanmadığı gerekçesi ile; davanın reddine karar verilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık, davalı adına tapuya kayıt edilen taşınmazın, ortaklık konusu olup olmadığı ve tasfiyeye tabi tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu uyuşmazlığın da, adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin hükümler çerçevesinde çözülmesi gerekecektir.Borçlar Kanununun 522.maddesinde (6098 sayılı BK. m.622), ortakların, ortaklığa ait bütün kazançları aralarında paylaşmakla yükümlü oldukları, 526.maddesinde (6098 sayılı TBK. m.626) ortaklardan hiçbirisinin kendi hesabına veya üçüncü kişilerin menfaatine olarak, ortaklığın amacına aykırı ve zarar verici işler yapamayacağı; 528.maddesinde (6098 sayılı TBK. m.628) her birinin, ortaklık işlerinde, mutad olarak gösterdiği dikkat ve özeni göstermeye mecbur olduğu ve diğer ortaklara karşı kendi kusuru ile sebebiyet verdiği zararları, ortaklığa diğer işlerde sağladığı yararları ile mahsup ettirmeye hakkı olmaksızın tazmin ile yükümlü olduğu, şirket işlerini ücret ile idare eden ortağın tıpkı bir vekil gibi sorumlu olduğu hükme bağlanmıştır.Görülüyor ki; adi ortaklık sözleşmelerinde, ortaklar öteki sözleşmelerden tamamen farklı olarak, emeklerini ve sermayelerini ortak bir amaç için birliştirdiklerinden, aralarında sıkı bir işbirliği kurulmakla ve güvene dayanan bu işbirliği ilişkisi nedeni ile, ortaklar birbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden dolayı özenle hareket etmek, ortakları zarara uğratmamakla yükümlü tutulmuşlardır.Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Sözleşme veya karar ile yönetim yetkisi ortaklardan birine bırakılmamış ise, ortaklık işlerinin yönetimi bütün ortaklara aittir. Bu durumda, ortaklardan her biri, diğer ortakların iştiraki olmaksızın mumamele yapabilir. Ancak; olağan işlerin üstünde önemli tasarrufların yapılması için bütün ortakların oybirliği gerekir.Bir ortaklığın geliri ile bir taşınmaz satın alınması, önemli tasarruflardan olduğu için, öteki ortakların da muvaffakatı lazımdır. Fakat bir ortak, diğerlerinin muvaffakatı olmadan, kendi namına ve ortaklık hesabına veya kendi nam ve hesabına ortaklık geliri ile, bir taşınmaz satın alarak kendi adına tapuya tescil ettirirse, öteki ortakların bu taşınmaz üzerindeki hakları ne olacaktır? Yukarıda açıklandığı üzere, ortaklar arasında kanundan doğan bir güven ve vekalet ilişkisi bulunduğundan, burada yetkisini aşan bir vekil söz konusu olmakta ve vekaletsiz tasarruf hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Nitekim; Borçlar Kanununun 530.maddesinde de (6098 sayılı BK. m.628) konu, bu doğrultuda düzenlenmiş ve ortaklığı idare eden bir ortak ile diğer ortaklar arasındaki ilişkinin vekalet hükümlerine tabi olduğu, ortaklardan biri yönetim hakkına sahip olmadığı halde ortaklık hesabına hareket eder, yahut ortaklığı yöneten ortak yönetim yetkisini aşar ise, vekaleti olmadan, başkası namına tasarruf edenler hakkındaki hükümlerin uygulanacağı açıklanmıştır. Ortaklık geliri henüz taksim edilmeden onun üzerinde bütün ortakların iştirak halinde mülkiyet hakları vardır. Bir ortak, ortaklık gelirini paylaştırmadan kendi namına ve hesabına yani kendi yararına bir taşınmaz satın almış olsa bile, Borçlar Kanununun 530.maddesi (6098 sayılı TBK. m.628) gereğince, vekaleti olmadan diğer ortaklar namına tasarrufta bulunmuş sayılır ve diğer ortaklar, yapılan işten hasıl olan faydaları temellük hakkına sahiptir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1991/13-76 E.-1991/199 K.sayılı ilamı)Dava konusu olayda;davalı ortak adına tescil edilen taşınmazın mülkiyetinin kime ait olacağı meselesi söz konusudur. Yukarıda açıklanan nedenler ile, dava konusu taşınmaz ortaklığın malı sayılır. Öyle ise, ortaklık malları nasıl tasfiye edilecek ise, tapuda davalı adına kayıtlı taşınmazın da aynı şekilde tasfiye edilmesi gerekir.Adi ortaklık ile ilgili olarak, bu özel hükümler karşısında; davacı tarafın, davasını ispat edebilmesi için, tapu kaydına karşı aynı kuvvette yazılı bir delil aranmasına gerek yoktur. Taraflar kardeş oldukları için, somut olayda tanık da dinlenebilecektir.Öyle ise, mahkemece; bu ilke ve esaslar gözetilip, davada "tanık" delilinin geçerli olduğu kabul edilip, davacı tarafın iddiasını ispat yönünden tanık dinletebilme imkanı tanınarak, varsa davacı tanıklarının dinlenmesinden sonra; adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin kanun hükümleri gereğince tasfiyeye karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanlışa düşülerek, yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.