Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15659 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8176 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : ANKARA 10. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 05/03/2015NUMARASI : 2014/1482-2015/310Taraflar arasındaki yoksulluk nafakasının kaldırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; davacı ile davalının boşandıklarını, boşanma kararı ile birlikte 700 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, tarafların boşanma süresince davacının Kars'da görevli olduğunu, daha sonra Ankara'ya geldiğini, maaşında bir değişiklik olmadığını, harcamalarının iki katına çıktığını, davalının ise boşanma kararının kesinleştiği günden sonra işe girip çalışmaya başladığını, halen çalışmaya devam ettiğini, bu nedenle de yoksulluğunun ortadan kalktığını beyan ederek, yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına, olmadığı takdirde 100 TL'ye indirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı savunmasında; tarafların anlaşmalı olarak boşandıklarını, davalının davacıya 700 TL nafaka ödemeyi kabul ettiğini, bu nafakanın her yıl % 7 oranında artırılacağının kararlaştırıldığını, davacının maaşından başka ikramiyelerinin de olduğunu, davacının sözleşmeye bağlı kalması gerektiğini, sözleşme kapsamında hükmedilen nafakanın davacı tarafından davalıya ödenmesi gerekmekte olup, davalının özel bir şirkette çalışması nafakanın kaldırılması ya da indirilmesine gerekçe olamayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece; davanın kabulü ile yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş,verilen bu hüküm süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.Somut olayda; tarafların 24.10.2013 tarihli mahkeme kararı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, anlaşma protokolü gereğince de, davalı kadın lehine aylık 700 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir.4721 sayılı TMK.nun 175.maddesi gereğince; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Aynı kanunun 176/4.maddesinde ise; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir”. Aynı şekilde 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır".Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzeder. Bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.Ancak, Borçlar Kanununun 19 ve 20. maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gerekebilir.Davacı, yukarıdaki yasa hükümleri gereğince ve davalının yoksulluğunun ortadan kalktığı iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir (HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E.-1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları).Mahkemece; davalı hakkında yaptırılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasına göre, davalının dava tarihinde bir şirkette aylık 1800 TL maaş ile çalıştığı tespit edilmiştir.Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki bilimsel öğretide: "Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır (Akıntürk, Turgut: Aile Hukuku, 2.cilt, İst. 2002, sh.294).Dava konusu olayda, anlaşmalı boşanma tarihinden daha 1 yıl daha geçmeden davacı eldeki bu davayı açmıştır.Davalının ise, boşanmanın akabinde aylık 1800 TL maaş ile çalışmaya başladığı ve halen de sigortalı olarak bu çalışmasına devam ettiği görülmektedir.Davalının elde ettiği gelir ile aldığı yoksulluk nafakası toplamı, onu yoksulluktan kurtaracak düzeyde ise de, davalı bir şirkette sigortalı olarak çalışmakta olup, bu iş garantili olmadığı gibi, devamlılık da arzetmeyebilir. Davalının bu işine her an son verilmesi ihtimal dahilindedir.Hal böyle olunca;mahkemece, "çoğun içinde az da vardır " ilkesi gereğince, davacının da talebi doğrultusunda ödenen nafaka tutarından uygun bir miktar indirime karar verilmesi gerekirken, davanın yazılı şekilde tümden reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.