Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15236 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13538 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vekili Av. .... ile aleyhine temyiz olunan davacı vekili Av. ... geldi. Gelen taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldü.Belli saatte dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; Müvekkilinin, davalı ile imzalamış oldukları 31.03.2007 tarihli Kar Ortaklığı Protokolü ve Centilmenlik Anlaşmasına istinaden.....mevkiinde bulunan....işletme hakkının davalıya bırakıldığını, bahse konu anlaşmanın 4/3 maddesine göre işletme ve işletmeden kaynaklanan üçüncü kişilere karşı sorumluluğun davalıya ait olduğunu, yine anlaşmanın 4/7 maddesi ile de otel işletmesi ile ilgili bilumum işletme dönemine ait harcamaların işletme tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığını, anlaşmanın bu amir hükümlerine rağmen davalının otel işletmesi ile ilgili belirlenen koşulların hiç birisinin yerine getirmediğini, bu nedenle müvekkilinin otelin işletmesinden kar alamadığ?? gibi işletmeye dolayısıyla davalıya 65.000 TL verdiğini, üçüncü şahıslara 12.251,53 TL, resmi kurum ve kuruluşlara ise 12.358,79 TL ödediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL nin en yüksek bana reeskont faizi ile birlikte 08.10.2007 tarihinden itibaren tahsilini talep etmiş, 05.03.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile de talebini 83.102,81 TL ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 31.03.2007 tarihli sözleşmenin davacının işletmeyi devretmemesi nedeniyle askıda kaldığını, zira işletmenin tam anlamıyla yönetilebilmesi için özellikle muhasebe ve kazanç üzerinde tam bir kontrolün bulunmasının gerektiğini, oysa davacının kendisinden emir alan muhasebecilerini çalıştırması nedeniyle müvekkilinin işletmenin durumu hakkında bilgi almasına ve gerekli talimatları vermesine engel olduğunu, ayrıca işletmenin gelirinin % 90’ ının kredi kartları ile yapılan ödemelere dayandığını ve bu ödemelerin davacıya ait üç ayrı banka hesabında toplandığını, müvekkilinin bu hesaplara giren parayı kullanma yetkisinin bulunmadığını, yine davacının sözleşmeye aykırı olarak alınan demirbaşların bedelini işletmeye ödetmesine rağmen bunları işletme kasasına iade etmediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.....Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde; davalı tarafça bildirilen banka hesaplarından yararlanma yetkisinin şifre ve kart teslim edilmek suretiyle davalı tarafa verildiğini ileri sürmüştür.Mahkemece; “…Dava konusunun taraflar arasında akdedilen 31.03.2007 tarihli kar ortaklığı protokolü ve centilmenlik anlaşmasına aykırı davranılması sebebiyle uğranılan zararın tazmini isteminden ibaret olduğu, sözleşme hükümleri ve içeriği konusunda taraflar arasında bir çekişme bulunmadığı, mahkememizce alınan 07.06.2011 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, davacıya ait otelin tam yetki ile davalı tarafından işletilmesi karın paylaşımına ilişkin olarak sözleşme yapıldığı, davacının işletme hakkını devrettiğinden anılan bilirkişi raporu,11.02.2013 tarihli bilirkişi raporu ve tanık beyanları ve dosya kapsamı dikkate alındığında davalı tarafça otelin işletilmesi aşamasında davacının işletme yönetimine müdahale ettiği ve sözleşme hükümlerine aykırı davrandığına dair herhangi bir ihtar keşide etmediği, bu yönde itirazda bulunduğuna dair bir belge de ibraz etmediği görülmekle davalının iddia edilen hal gerçekleşmiş olsa dahi fiili bu duruma rıza göstermiş olduğunun kabulü gerekeceği, zira tam yetki ile devraldığı bir işletmenin %90 gelirini devredenin tasarrufuna bırakması ve bu duruma göz yummasının gerek uyuşmazlığa konu olay gerekse hayatın olağan akışına da uygun olmadığından davalının savunmalarına itibar edilemeyeceği gerekçesi ile davanın kabulüne, 83.102,81 TL maddi zararın dava tarihinden yürütülecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki bilgi ve belgelerden; taraflar arasında imzalanan 31.03.2007 tarihli ve “Kar Ortaklığı Protokolü ve Centilmenlik Anlaşması” başlıklı belge ile .....adıyla bilinen işyerinin işletilmesi konusunda, Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır.TMK. nun 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” TMK. nun bu hükmü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190/1. maddesinde bir başka biçimde yinelenmiş olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir. Davacı iş bu davada; davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle işletme için yapmış bulunduğu ödemelerin tahsilini istemiştir. Davalı, bu iddiaya; işletmenin gelirinin önemli bir bölümünün davacıya ait banka hesaplarında toplandığı ve bu hesapları kontrol yetkisinin bulunmadığını savunarak karşı koymuştur. Bunun üzerine, davacı şahsına ait banka hesaplarını kullanma yetkisinin davalı tarafa devredildiğini ileri sürerek iddiasını yinelemiştir.Şu durumda; davacı, adi ortaklığa konu otelin işletme gelirinin bir bölümünün toplandığı banka hesaplarını kullanma yetkisinin davalı tarafa devredildiğini ispat ile yükümlüdür.Hal böyle olunca; mahkemece, ispat yükü üzerinde olan davacı tarafa iddiasını ispat için var ise delillerini sunması için süre verilmesi ve bundan sonra toplanan diğer deliller ile birlikte değerlendirilip gerekirse yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.....Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekâlet ücretinin davacı taraftan alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.