MAHKEMESİ : BURSA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/12/2013NUMARASI : 2008/676-2013/712Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu 2201 ada 1 parselde kayıtlı taşınmaz üzerine kurulu binadaki 4/320 arsa paylı zemin kat 37 numaralı niteliği çay ocağı olan bağımsız bölümün davalı tarafından müvekkillerinin murisi F. B. ile H. U.'a satıldığını, satış bedelinin tamamen alındığını, tapunun verileceği beyan edilerek alıcıların oyalandığını, 11/11/2006 tarihinde müvekkillerinin murisinin vefat ettiğini, diğer alıcı H. U.'un tüm haklarını temlik sözleşmesi ile davacı L.. B..'e devrettiğini belirterek, 7 numaralı niteliği çay ocağı olan bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline, mümkün olmadığı takdirde denkleştirici adalet kuralı gereğince uyarlama yapılarak satış bedelinin dava tarihine kadar ulaştığı gerçek değerinin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; derdestlik itirazında bulunduklarını, davacı L.. B.. tarafından N.S.aleyhine aynı dava konusu ile ilgili dava açıldığını, dosyadaki 02/05/1995 tarihli sözleşme altındaki imzayı müvekkilinin atmadığını, imzaya itiraz ettiklerini, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; harici satış sözleşmesine istinaden tescil talebi mümkün görülmediğinden reddine, taraflar arasındaki taşınmazın satışına ilişkin sözleşme geçersiz olmakla davacıların ancak satışa konu taşınmazın dava tarihi itibariyle bedelini talep edebilecekleri, davacıların sözleşmede belirtilen taksitleri ödediğini kanıtlayamadıkları, taşınmazın dava tarihi itibariyle değeri 29.295,00.-TL olarak tespit edildiği, davacıların satış bedelinin 1/4'ünü peşin ödediklerinden 29.295,00.-TL'nin 1/4'ü karşılığı 7.323,00.-TL'yi davalıdan talep etmelerinin mümkün olduğu ve mahkemenin talep ile bağlı olması gerekçesiyle alacak davasının kabulü ile 6.500,00.-TL'nin dava tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.Somut olayda; davacıların murisi F. B.ve H. U. ile davalı arasında haricen düzenlenen 02/05/1995 tarihli taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle, davacıların murisi F. B. ve H. U.tarafından davalıya 100.000.000 TL peşin ödeme yapıldığı, alıcı Hikmet Bilgin'in sözleşmedeki haklarını davacı L.. B..'e devir ve temlik ettiği, ancak tapuda resmi satışın yapılmadığı anlaşılmakta olup, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (TMK.nun 706, BK.nun 213, Tapu K.nun 26 ve Noterlik K.nun 60. maddeleri). Bu durumda taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için, öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi, ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre; geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur.Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, derkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki Zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, bu hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan talep edememelidir.Bu durumda, mahkemece; sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca denkleştirici adalet ilkelerine göre, uzman bilirkişi tarafından 02/05/1995 tarihinde davalıya ödenen 100.000.000 TL peşin bedelin, dava tarihinde ulaşacağı alım gücü; çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak belirlenmesi ve bu yöntemle belirlenecek miktara hükmedilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile rayiç değer esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.