Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13862 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 8944 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : KOCAELİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/06/2013NUMARASI : 2013/106-2013/500Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; dul aylığı almakta iken 13/07/1999 tarihinde vefat eden davalıların murisi D. Ü.'ın ölümünün kuruma bildirilmediğini, 01/09/1999-30/05/2001 tarihleri arasındaki maaşlarının T.C. Ziraat Bankası Erzurum Şubesindeki emekli hesabından çekildiğini, kurum zararı meydana geldiğini ve TMK. 641. maddesi gereğince mirasçıların tereke borçlarından müteselsilen sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ait talep hakları saklı kalmak kaydıyla 2.284,34 TL kurum zararının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı N. B.Keskiner cevap dilekçesinde; murisin vefatının 13/07/1999 tarihinde resmi makamlara bildirildiğini, maaş hesabından para çekilmesi ile ilgili bilgisinin bulunmadığını, söz konusu tarihlerde maaş çekme işleminin maaş kartı ile gerçekleştirilmesi nedeniyle maaşı çekme işlemi sırasında imza atan kişinin kim olduğu tespit edilmeden salt yasal mirasçı olması nedeniyle husumetin kendisine yönlendirilemeyeceğini, davacı kurumun iddia ettiği borcun tereke borcu olmayıp tereke açıldıktan sonra meydana gelen borç olduğunu, kurum zararına ilişkin işlemlerin mirasçılardan biri tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin kanıt bulunmadan dava açılamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.Davalılar S., N., S. ve Görkem vekili cevap dilekçesinde; mirasçıların yasal sorumluluğunun bulunmadığını, ölümden sonra çekilen maaşların ve tahsil edilen paranın terekeye dahil edilemeyeceğini, paranın bankamatikten çekilmesi halinde müteveffanın ölümü öncesinde yakınında bulunanların sorumluluğuna gidilmesi gerektiğini, müvekkillerinin müteveffanın torunları olup, sosyal ilişkiler açısından müteveffanın torunlarıyla yakınlığı ve bağının olmadığını, ölümü öncesinde oğlu A.. Ü.. ile birlikte aynı çatı altında yaşadığını, tüm kişisel bilgi ve eşyaların anılan mirasçının yedinde kaldığını, müvekkillerinin böyle bir duruma tevessül ve ihtiyaçlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Davalı İffet B. T. duruşmadaki beyanında; söz konusu paranın kendileri tarafından çekilmediğini, muris annesinin belirli aralıklarla çocuklarının yanında kaldığını, ölmeden önce 6 ay İstanbul'daki kardeşinin yanında, daha önceki sürelerde Erzurum'daki ablasının yanında kaldığını, en son İstanbul'da kalırken kardeşinin söylediğine göre bankamatik kartının süresinin dolduğu ve son maaşını imza karşılığı çektiğini, paranın kim tarafından çekildiğini bilmediklerini savunmuştur.Davalı A.. Ü.. duruşmadaki beyanında; annesinin 1999 yılı Mayıs ayına kadar Erzurum'da kaldığını ve maaşlarını Ziraat Bankası Erzurum Şubesinden aldığını, hastalık nedeniyle Mayıs ayında İstanbul'a yanına geldiğini, Haziran ayı içerisinde murisin bizzat Ziraat Bankası Maltepe Şubesine gidip maaşını çektiğini, şube içerisinde belge imzaladığını, belirtilen tarihte bankamatiği olmadığını, bankamatiği olsaydı hasta annesini yatağından kaldırıp bankaya götürmeyeceğini, en son ablası Nimet ile Erzurum'da kaldığını, İstanbul'a geldiğinde bankamatik kartının yanında olmadığını savunmuştur.Mahkemece; talep edilen yersiz ödemenin terekeyi ilgilendirmediği, dul aylığını kimin tahsil ettiğinin bilinmediğini, davalı kurumun öncelikle yersiz ödemelerin kime yapıldığını tespit etmesi gerektiği, davalıların yersiz ödeme terekeyi ilgilendirmediğinden mirasçı sıfatları ile sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa göre aylık almakta iken vefat eden davalıların murisinin vefatından sonraki 01/09/1999-30/05/2001 tarihlerine ilişkin aylıklarının bankamatikten çekilmesi nedeniyle oluşan Kurum zararının, yasal mirasçılarından tahsiline ilişkindir.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay İçtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Somut olayda; muris D.Ü.ın vefatından sonra aylıklarının bankamatik yolu ile çekildiği, ancak kim tarafından çekildiğine ilişkin somut bir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.Murisin vefatından sonra ölümüne ilişkin olarak gerekli bildirimin yapılması ve murise ait bankamatik kartının ilgili bankaya teslimi ile hesaplarının kapattırılması davalı mirasçıların sorumluluğu ve yükümlülüğündedir.Hayatın olağan akışına göre, bankamatik kartının hayatta iken murisi yanında bulunması, vefatından sonra da mirasçılarına geçmesi karine olup, asıl olan da budur. Bu nedenle, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden davalılardadır.Davalı mirasçılar, murislerine ait banka kartını kullanmadıklarını, murisin hesabından banka kartı yoluyla maaşını çekmediklerini, banka kartını ilgili şubeye teslim edip, hesabı kapattıklarını, banka kartının üçüncü bir şahıs tarafından kullanıldığını ispatlamakla yükümlüdürler. Dosya delillere göre davacılar bu iddialarını ispatlayamamışlardır. Davalılar, murislerine bağlanan aylığın murisin vefatı halinde kesileceğini bilebilecek durumda olmalarına rağmen yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir.Mirasçılar, vefat tarihinden sonra yapılan ödemeleri geri vermekle yükümlü olduklarını bilecek durumda olduklarından sorumlukları bulunmaktadır. Murise ait banka kartının mirasçılardan biri tarafından kullanıldığı belirlenmiş olsa bile, bu husus miras ortaklığı içerisinde mirasçıların kendi aralarında çözümü gereken bir iç ilişkiyi oluşturur ve rücu edilebilir. Davalı mirasçılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olduğu belirlenmekle açıklanan nedenlerle oluşan kurum zararından sorumlu oldukları gözetilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.