Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13805 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9233 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 30/12/2013NUMARASI : 2009/831-2013/516Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacı vekili Av. N.. B..ile davalı vekili Av. Ö..F.. K.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; müvekkili hakkında davalı kurum tarafından 31.07.2009 tarih ve 155193 seri no.lu fatura kesilerek 2.118.909 TL enerji tüketim bedeli talep edildiğini, haklarında henüz icra takibi başlatılmamış olup, söz konusu faturada belirtildiği gibi enerji tüketimlerinin olmadığını, müvekkilinin cam imalatı işi ile iştigal ettiğini, davalı kurum tarafından kesilen faturalarını muntazam olarak ödediğini, 31.07.2009 tarihine kadar ödenmemiş fatura borcunun bulunmadığını, faturada ödenmesi gereken bedelin hangi verilere göre ve nasıl hesaplandığının belli olmadığını, müvekkilinin aylık tüketim bedelleri gözönüne alındığında dava konusu faturada belirtilen miktarda bir tüketimin yapılmasının mümkün olmadığını, talep edilen enerji kullanımını gerektirecek ekipmanlarının ve tesisatın bulunmadığını ileri sürerek, davalıya 31.07.2009 tarih ve 155193 seri no.lu fatura gereğince 2.118.909 TL borçlu bulunmadıklarının tespiti ile faturanın iptaline ve davalı tarafın kötüniyetli olarak işlem yapması nedeniyle davacı lehine %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın doğalgaz abonesi olduğunu, davacının kaçak doğalgaz kullandığının tespiti üzerine mevzuatın gereklilikleri uygulanarak 2.118.909,00 TL bedelli kaçak doğalgaz faturası tahakkuk ettirildiğini, dava konusu faturanın hukuka uygun olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahalli mahkemece; açılan davanın kaçak doğalgaz kullanımı nedeniyle açılan menfi tespit davası olduğu, itibar edilen ve hükme esas alınan 11/07/2013 tarihli ikinci bilirkişi heyetinin ek raporuna göre, davacının kaçak doğalgaz kullanımının sabit olduğu, kaçak bedeline KDV eklenemeyeceği, 2.118.909,00 TL'lik fatura bedelinden davacının ödemesi gereken 611.589,95 kaçak kullanım bedeli düşülerek, davacının davalıya 1.507.319,05 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; kaçak doğalgaz bedelinin ne miktarda olduğu, kaçak doğalgaz kullanımına KDV eklenip eklenemeyeceği, kaçak bedeline ceza katsayısı uygulanıp uygulanmayacağı noktalarında toplanmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ve Dairenin istikrar kazanmış uygulamaları; kaçak elektrik, kaçak su, kaçak atıksu ve kaçak doğalgaz kullanımlarında kaçak bedeline KDV ilave edileceği ve kaçak kullanımlarda 6183 Sayılı Yasanın 51/1. maddesinde belirtilen gecikme zammı uygulanmayıp yasal faiz uygulanacağı yönündedir. EPDK'nun 06/08/2004 tarihli, "Kaçak veya Usulsüz Doğal Gaz Kullanımı Durumunda Uygulanacak Usul ve Esasları" belirleyen kurul kararının; 2. maddesinde; "Kaçak olarak doğal gaz kullanma süresi; kontrol, mühürleme, sayaç açma-kapama, sayaç değiştirme, sayaç sökme-takma, pil değiştirme, doğalgaz kullanım sözleşmesi imzalanması, varsa daha önce kaçak doğalgaz kullanıldığına ilişkin tutanak ve hatlara bağlantı yapılması işlemlerinden en son yapılanın işlem tarihi ile kaçak tespitinin yapıldığı tarihe kadar olan süredir. Bu süre bir yılı aşamaz". 3. maddesinde; "Kaçak olarak kullanılan doğalgaz tüketim miktarı, Doğalgaz Piyasası Dağıtım ve Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 42 nci maddesi (a) ve (b) bentleri hükümlerine göre hesaplanır." 4. maddesinde "Kaçak olarak kullanılan doğalgaz tüketim bedeli; kaçak doğalgaz kullanım miktarı ve faturalandırmanın yapıldığı tarihteki cari perakende satış fiyatı esas alınarak hesaplanır. Dağıtım şirketi, müşterilerle yapacağı anlaşma ve sözleşmelerde kaçak doğalgaz kullanım miktarının % 200’üne kadar, tekerrürü halinde ise % 300’üne kadar "kaçak doğalgaz kullanım bedeli" uygulanabileceğine ilişkin hükümlere yer verebilir."Hükümlerine yer verilmiştir.Somut olayda; kaçak kullanımdan dolayı yapılan ceza yargılamasında davacı hakkında karşılıksız yararlanma eylemi nedeniyle mahkumiyetine karar verildiği ve dosyanın temyiz aşamasında olduğu, henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır.Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (Mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 53. maddesine göre,“Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hâkimini takyit etmez.”Öte yandan, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nu yürürlükten kaldıran ve 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile ilişkisinde” başlıklı 74. maddesi de aynı hususu düzenlemektedir.6098 sayılı Kanunun 74. maddesine göre,“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”Görüldüğü üzere gerek 818 sayılı Kanunun 53, gerekse 6098 sayılı Kanunun 74. maddeleri uyarınca hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.B.K.nun 53. maddesiyle Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasındaki ilişkiye yer verilmiştir. Madde irdelenirken Ceza Mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştırBu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hâkimini bağlamayacağı kuşkusuzdur.Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir.Borçlar Kanununun 53. maddesinin uygulanmasında ceza hâkiminin, suçun sanık tarafından işlenmediğinin tespit olunması ya da suçun sübut bulmamış olması nedeniyle beraat kararı vermesi ile, sanığın kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle beraat kararı vermesi farklı sonuçlar doğurur. Ayrıca, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptamanın tek başına hukuk hâkimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır. Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Bu nedenle ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin, hukuk hâkiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.Diğer yönüyle ispat hukuku açısından da bakıldığında da; mülga 1086 sayılı HUMK. 237, 295 maddeleri ışığında beraat kararı konusu olduğu vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği takdirde hukuk mahkemesindeki tazminat davasında bu ceza kararının kesin hüküm ya da kesin delil olarak kabul edilemeyeceği de bir gerçektir.Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Ceza Mahkemesinde saptanan maddî olguların Hukuk Hâkimini bağlayacağı düşünülerek, ceza davasının sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması; o davada belirlenen maddî olgularla dava konusu uyuşmazlıkta yer alan unsurlar karşılaştırılmak suretiyle sonucuna göre, dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak 3 kişilik konusunda uzman bilirkişi kurulundan, yukarıda açıklanan hususlar da nazara alınarak; dava konusu faturanın tahakkuk tarihindeki, yönetmelik ve EPDK kararları doğrultusunda, hüküm kurmaya ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak oluşacak sonuç dairesinde hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen taraflar için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100'er TL vekalet ücretinin taraflara verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.