MAHKEMESİ : SERİK 3. ASLİYE HUKUK(AİLE) MAHKEMESİTARİHİ : 24/06/2014NUMARASI : 2014/13-2014/245Taraflar arasındaki menfi tespit(nafaka alacağı) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Serik 1.Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi'nin 2000/80 esas, 2000/343 karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, bu karar ile davacı ve müşterek çocuk lehine nafakaya hükmedildiğini, davalının birikmiş nafaka borçlarını aradan 13 yıl geçtikten sonra Serik 1. İcra Müdürlüğü'nün 2013/2920 E. Sayılı icra dosyası ile takibe koyduğunu ancak müşterek çocuğun sosyal ve kültürel tüm ihtiyaçları ile eğitim giderlerinin kendisi tarafından karşıladığını ve bu sebeple nafaka borcu bulunmadığını, ayrıca ilam tarihinden itibaren 10 yıllık süre geçmiş olduğundan nafakaya ilişkin bu ilamın takibe konulamayacağını belirterek, Serik 1. İcra Müdürlüğü'nün 2013/2920 E. Sayılı icra takip dosyasında borçlu olmadığının tespitine ve takibe konu borcun faizi ile birlikte iptaline, davalının takip konusu borcun %20'sinden aşağı olmamak üzere takdiren %40 oranında kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu borcun nafaka borcu olması sebebi ile görevli mahkemenin Aile Mahkemeleri olduğunu, davalı tarafça nafaka borcu ödenmediği için icra takibi başlattıklarını, davacının yapmış olduğunu iddia ettiği ödemelerin ahlaki bir ödevin-borcun ifası kapsamında olup nafaka borcundan mahsup edilemeyeceğini, belirterek davanın reddini ve davacının takip konusu borcun %40'ından aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, ilk derece yargılamasını aşamalara ayırmıştır. Bu aşamalar:a)Dilekçelerin karşılıklı verilmesi,b)Ön inceleme,c)Tahkikat,d)Sözlü yargılama,e)Hükümolmak üzere beş aşamadan oluşmaktadır.Hukuk Muhakemeleri Kanunun “Dördüncü Bölümünde düzenlenen ön inceleme aşamasının amacı, tahkikat aşamasına geçmeden önce gerekli hazırlıkların yapılması, bu suretle gerek mahkeme gerekse de tarafların davaya tam bir hakimiyet ile davanın uzamasına sebep olacak nedenlerden arınmış olarak tahkikat aşamasına geçmesini sağlamaktır (P./A./Ö., s.375-376; Ermenek, İbrahim: “Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Ön inceleme”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 2, S. 1, Y. 2011, s. 145-146). Gerçekten konuyla ilgili düzenlemelere göz atıldığında, 6100 sayılı HMK’nun 137.maddesinde, ön incelemenin kapsamı; 138.maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar; 139.maddesinde ön inceleme duruşmasına davet ve 140.maddesinde yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.Düzenlemelere daha yakından bakıldığında; 6100 sayılı HMK ön incelemenin kapsamı başlıklı 137.maddesinde; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, 138.madde dikkate alınarak, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verileceği, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında gerektiği takdirde mahkeme kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği, ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmaları kapsamında, uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyebileceği, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda, onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği ve bu hususların tutanağa geçirileceği belirtilmiştir. Ön inceleme duruşmasında dava şartlan ve ilk itirazlar ile sınırlı olmak üzere tanık dinleme, belge inceleme, bilirkişi görüşü alma, keşif yapma ve yemin teklif etme gibi işlemlerin yapılması öngörülmektedir.Ön inceleme aşamasında yapılacak işlemeler değerlendirildiğinde; ön incelemenin efektif bir tahkikatın ön şartı olarak kabul edildiği söylenebilir (Ermenek, s. 146). Nitekim, HMK m,137/2’de “ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği” düzenlenmiştir. Bu düzenleme emredici nitelikte bir düzenlemedir. Gereksiz duruşmalara ilişkin uygulamadaki eski alışkanlıkların devam etmesinin kesin olarak önüne geçilmesi amacıyla Kanun koyucu, ön inceleme aşaması tamamlanmadan ve bu aşamada alınması gereken kararlar alınmadan tahkikat aşamasına geçilmesini ve tahkikat için duruşma günü belirlenmesini kesin bir ifade ile yasaklamıştır (Pekcanıtez/ Atalay/Özekes, s.375-376).Bu açıklamalar nazara alındığında; somut olayda, mahkemece taraflara ön inceleme duruşma gün ve saatinin tebliğ edildiği, davacı tarafın mesleki mazereti sebebi ile duruşmaya katılamadığı, davalı vekilinin ise duruşmada hazır bulunduğu, mahkemece davacı vekilinin mesleki mazereti kabul edilerek yargılamaya devam edildiği ve ilk celsede davanın hükme bağlandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, HMK'da yer alan yasal düzenlemeler gereğince ilk celse ön inceleme duruşması olarak yapılmamış ve ön inceleme duruşmasında uygulanması gereken; "tarafların anlaştıkları ve anlaşmadıkları hususlar tespit edilmesi", "tarafların iddia ve savunmalarının belirtilmesi", "taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için 2 haftalık kesin süre verilmesi" yönündeki düzenlemeler uygulanmaksızın, davacı vekilinin yokluğunda ve mesleki mazereti kabul edildiği halde, tahkikat aşamasına geçilmiş ve dosyanın esası hakkında hüküm kurulmuştur.O halde mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen esaslar ışığında ön inceleme duruşması için bir gün belirleyerek tarafları davet etmek ardından duruşmada HMK 140 ve devamı maddelerini uygulayarak ön incelemeyi usulüne uygun şekilde tamamlayarak tahkikat aşmasına geçmek ve bu şekilde yargılamayı bitirmek olmalı iken tüm bu hususlar göz ardı edilerek davacı vekilinin yokluğunda ve HMK'da belirtilen usuller yerine getirilmeksizin yazılı şeklide karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.