Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13538 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 18321 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİTaraflar arasındaki iştirak ve yoksulluk nafakasının indirilmesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı, anlaşmalı boşanma neticesinde müşterek çocukları olan 2013 doğumlu ...’in velayetinin davalıya verildiğini, davalı için aylık 300 TL ve müşterek çocuk için ise aylık 700 TL nafakalara hükmedildiğini, kendisinin ekonomik durumunun boşanma sonrasında olumsuz olarak değiştiğini ve iflas ettiğini,sonrasında ise askere gitmek zorunda kaldığını ileri sürerek, kendisinin mecburi askerlik yapması nedeniyle askerliğe başladığı tarihten askerliğin bitiş tarihine kadar nafakadan muaf tutulmasına yönelik tedbir kararı verilmesini ve davalı ile müşterek çocuk ... için boşanma neticesinde hükmedilen nafakaların 100,00’er TL’ye indirilmesini istemiştir.Davalı, davacının askerliğinin geçici bir durum olduğunu,boşanma davası sonuçlandıktan sonra askere giden davacının askerliğinin bitmek üzere olduğunu, kaldı ki askere gideceğini bile bile 1.000,00 TL ödeyeceğini belirten anlaşmalı boşanma protokolüne imza atmasının da davacının kötü niyetini gösterdiğini, davacının maddi durumunun iyi olduğunu, üzerine kayıtlı kilit taşı fabrikası olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; davalı ve müşterek çocuk için boşanma neticesinde belirlenen toplam 1.000,00 TL’lik yoksulluk ve iştirak nafakasının dava tarihi olan 20.03.2015 tarihinden itibaren davacının askerlik hizmetini yaptığı 20.10.2015 tarihleri arasında tedbiren durdurulmasına,bu tarihler arasında davacının nafaka ödeme borcundan muaf tutulmasına; 20.10.2015 tarihinden itibaren yoksulluk ve iştirak nafakasının yeniden düzenlenmesine, bu kapsamda 20.10.2015 tarihinden itibaren davalı için aylık 300,00 TL yoksulluk nafakası, müşterek çocuk için aylık 300,00 TL iştirak nafakası olmak üzere aylık toplam 600,00 TL nafakanın davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.1-Dava; anlaşmalı boşanma neticesinde hükmedilen iştirak ve yoksulluk nafakalarının azaltılması istemine ilişkindir.Somut olayda; taraflar yaptıkları protokol gereği ... 6.Aile Mahkemesi’nin 18.07.2014 tarih ve 2014/577 E.- 2014/611 K. sayılı kararı ile TMK’nun 166/3 madde hükmü gereğince anlaşmalı olarak boşanmışlardır.Bu durumda, yapılan protokol hukuki niteliği itibariyle, Türk Medeni Kanunu hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece, taraflar, kanunun emredici nitelikte olan kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK. md.19). Aynı zamanda, sözleşenler, ifanın her yıl ne miktarda ve ne şekilde bir artışla yapılacağını da kararlaştırabilirler. Nitekim, taraflar arasında yapılan protokol ile ödenecek nafaka miktarı kararlaştırılmış ve bu anlaşma ,boşanma davasında, mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına uygun bulunmuş verilen karar 13.01.2015 tarihinde temyiz edilmeden kesinleşmiştir.TMK'nun 176/4.maddesi hükmü ile; "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir " düzenlemesi getirilmiştir.Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.Nafaka iradı, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetindedir. Bunun gibi, sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.Taraflar, nafaka miktarını, protokol ile; başka bir anlatım ile "sözleşme" ile kararlaştırmışlardır. Yapılan sözleşme hükümleri ile davacı koca, boşanma davasında, davalı tarafa aylık 300,00 TL yoksulluk nafakası ve müşterek çocuğa da aylık 700,00 TL iştirak nafakası ödemeyi kabul etmiştir. O nedenle; taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlıkta Borçlar Kanununun uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır.Sözleşme hukukuna hakim olan asıl ilke sözleşmeye bağlılık ilkesidir. Nafaka hükümleri bakımından ise, sözleşme hukuku kural ve ilkeleri ile TMK'nın 176/4 hükmünün birlikte uygulanması icap eder. Bu halde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan ciddi olarak bozulacak olursa müdahale gerekebilir. Böyle bir gelişme olmadığı takdirde, taraflar, yaptıkları sözleşme ile bağlıdırlar.Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arzeder.2-Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2–656–688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir. (HGK.07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları).Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır.Somut olayda; tarafların yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırma sonuçlarına göre davacının askerde olduğu, dosyaya sunulan ... adlı irsaliyeli faturaya göre davacı adına parke taşı imalat fabrikasının bulunduğu,bu işyerini 22.11.2012 tarihinde devrettiğine dair faturanın dosyada bulunduğu, yine ... Vergi Dairesi’nin dosya içerisinde yer alan kayıtlarına göre aylık 660,00 TL vergi borcu bulunduğu;davalının ise muhasebeci yanında asgari ücret ile çalıştığı, aylık 1.000,00 TL geliri bulunduğu, ailesi ve 2 yaşındaki çocuğu ile birlikte yaşadığı, aylık 600,00 TL kira ödemesi olduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında dinlenen davacı tanıkları ise,davacının şirketin iflası ile işsiz kaldığını, geliri olmadığını beyan etmişlerdir.Ancak, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının sosyal ve ekonomik durumunda boşanma ilamının kesinleşme tarihi olan 13.01.2015 tarihi ile bu davanın açıldığı tarih olan 20.03.2015 tarihleri arasındaki yaklaşık 2 aylık sürede yukarıda ifade edildiği şekilde olağanüstü bir değişiklik olduğunun kabulü mümkün değildir.Davalı kadının yoksulluğunun ortadan kalktığının kabul edilebilmesi için ise; asgari ücret düzeyinin üzerinde gelirinin bulunması ve gelirinin devam etmesi gerekmektedir. Davalının bir muhasebeci yanında asgari ücretle çalıştığı ve buradan gelir elde ettiği sabit ise de, bu gelir düzenli ve sürekli bir gelir değildir.Nafaka alacaklısı kadının aldığı maaşın, yukarıda belirtilen zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılaması beklenemez.Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda açıklanan yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, davacının boşanma ilamının kesinleşmesinden kısa süre sonra bu davayı açtığı ve dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelere göre maddi durumunun aradan geçen kısa süre içerisinde olumsuz yönde olağanüstü şekilde değiştiğini ispat edemediği ve davalı kadının asgari ücret düzeyindeki gelirinin de sürekli ve düzenli bir gelir olmadığı nazara alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.