MAHKEMESİ : ANKARA 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/11/2012NUMARASI : 2011/422-2012/443Taraflar arasında görülen istirdat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dava dilekçesi ile davacının davalıdan satınaldığı taşınmazın tapu kaydının davalının akıl hastalığına dayalı ehliyet yokluğu nedeni ile iptal edildiğini, taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, davacının ödediği satış bedelinin davalıda kaldığını, resmi senette bedelin 33.750.00.- TL olarak belirtildiğini, elden de ödeme yapıldığını, fazlaya ilişkin haklarının saklı olduğunu belirterek 39.500.00.- TL nin satış tarihinden yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir .Davalı vekili cevap dilekçesi ile resmi senedin geçersiz olduğunu, davacının alacağını ispatlamak için yazılı belge sunmadığını, ödenen bir bedelin bulunmadığını, zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini istemiştir.Mahkemece 33.500.00.- TL nin yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirmiştir. “Ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır. Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21) Diğer bir deyiş ile ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz (4721 sayılı TMK m 14, 15). Nitekim aynı ilkelere Yargıtay Genel Kurulunun 07/05/2014 tarihli ve 2013/1-2382 E.-2014/617 K.sayılı kararında da yer verilmiştir.TMK 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Somut olayda 17/12/2003 tarihli resmi senet ile davalının davacıya taşınmaz sattığı, satıcı tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında da satışın yapıldığı sırada satıcının tasarruf ehliyetine sahip olmadığı anlaşıldığından tapunun iptaline ve taşınmazın satıcı adına tesciline karar verildiği,bu kararın temyiz incelemesi sonucunda onanarak 19/04/2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı yan ise ödediği bedelin iadesini hukuki sonuç yaratması anılan nedenlerle mümkün olmayan resmi senede dayanarak talep etmekte bunun dışında iddiasını kanıtlayacak kesin bir delil ileri sürememektedir.Mahkemece anılan ilkeler ışığında kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekir iken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir .Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.