Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13259 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11609 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalılar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde taraflar ve vekilleri gelmediler. Evrak üzerinde inceleme yapılarak işin karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü. Y A R G I T A Y K A R A R I . Davacı vekili dilekçesi ile; murislerinden intikal eden ekmek fabrikasının mirasçıları tarafından işletildiğini, her bir ortağın %25 hissesi bulunduğunu, ruhsatının ise davalı ... adına olduğunu; işletmeden kar payına mahsuben davalılara ödeme yapıldığı halde, davacıya yapılmadığını iddia ederek; şimdilik 30.000 TL'nin ihtar tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; öncelikle, davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle görev itirazında bulunmuş; esası bakımından da, dava konusu adi ortaklığın öncesinde tarafların murisi ...., 03.10.2008 tarihinden itibaren de .... ve ... adi ortaklığı üzerine kayıtlı oldu??unu; daha sonra davacının adi ortaklıktan ayrıldığını, kendisine 30.000 TL ödendiğini, adi ortaklığın tasfiye edildiğini savunup; davanın reddini istemiştir.Mahkemece; "...taraflar arasında adi ortaklığın olduğu gerek cevap dilekçesindeki kabul beyanı ve gerekse yukarıda açıklamaları yapılan belgelerden anlaşılmıştır. Buna göre davacıya, adi ortaklıktan kar payı ödendiğini davalılar ispat edecektir. Davalılar bu yönde bir iddiada bulunmamışlardır. Bu sebeple dava konusu olan adi ortaklığın kurulduğu 03.10.2008 tarihinden dava tarihine kadar adi ortaklığın gerçek gelirinin hesaplanması gerekmiştir. Bilirkişi raporunda hesaplanan davacıya düşen kar payının 33.344,19 TL olduğu anlaşıldığından, taleple bağlı kalınarak 30.000 TL'nin tahsiline karar vermek gerekmiştir, gerekçesiyle" davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiştir. Davada, taraflar arasında kurulan adi ortaklık ilişkisinde, işletmeden elde edilen karın paylaşılmış olmasına rağmen, davacının hissesine düşenin verilmediği iddiası ile alacak talep edilmektedir.Taraflar arasında, bir adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir.Uyuşmazlığın, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinin yapılıp yapılmadığı, davacının bir alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Davacı ortak.... tarafından, dava dilekçesinde; 03.10.2008 tarihinden itibaren son 2 yıl için ortaklıktan payına düşen kar payı talep edilmiş, davalılar vekili ise cevap dilekçesinde; davacının, davalılar ile birlikte ortak oldukları ekmek fabrikasının davalılarca işletildiğini ve kendisine kazançtan bir pay verilmediğini iddia ettiğini; bu iddianın muhteviyat gereği adi ortaklığın feshi sonucunu doğurduğunu; davacının hissesi karşılığı alacak talep etmesi, tarafların birbirlerine olan güvenlerini yitirdikleri ve ortaklığın devamına olanak kalmadığı anlamını taşıdığını ve ortaklığın fesih ve tasfiyesini gerektirdiğini; tarafların taleplerinin de tasfiye aşamasında değerlendirilmesi zorunluluğunu doğurduğunu; ... kaldı ki; davacı yan açısından adi ortaklığın 2007 yılında fiilen tasfiye edildiğini savunmuştur.Hal böyle olunca, mahkemece; öncelikle, davalıya savunmasında ispat zımnında dellillerini, davacıya da karşı delillerini sormak, toplanan delilleri değerlendirip tartışmak ve sonucunda; davalı, yukarıda belirtilen bu savunmasını (fesih ve tasfiyeye ilişkin) ispat ettiği takdirde davanın reddine karar vermek olmalıdır. Aksi halde (ispat edemediği durumda) ise, tarafların birbirlerine olan güvenlerini yitirdikleri ve ortaklığın devamına olanak kalmadığı dosya kapsamıyla anlaşılmış bulunmakla, taraflar arasında işletmenin devamını sağlama konusunda bir irade uyuşmazlığı çıktığı gözetilerek, taraflar arasındaki yalın ortaklığın eylemli olarak sona erdiği kabul edilmeli ve tasfiye hükümleri çerçevesinde uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır. (Yargıtay .....Hukuk Dairesinin 30.09.2013 tarih ve 2003/6109 E. 2003/10875 K.sayılı ilamı da bu doğrultudadır.) Bu durumda ise, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar.Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır."Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdırBundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflara murislerinden intikal eden işletme (ekmek fabrikası) nedeniyle 03.10.2008 tarihinden itibaren mirasçılar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlarda eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik mahal bulunmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.