Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13223 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8725 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : AKÇAKOCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/11/2013NUMARASI : 2011/519-2013/529Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde davacı vekili Av.A.. A. ile davalılar vekili Av.O..Z..T.. geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı M.. D..'ın banka hesabına ortak araç alımı için 08.06.2006 günü 100.000,00 TL para gönderdiğini, daha sonra elden 10.000,00 TL daha ödeme yaptığını, taraflar arasında ortak araç alımına ilişkin resmi sözleşme yapılmadığını, aracın davalı şirket adına tescil edildiğini, davalıların 2011 yılında müvekkiline bilgi vermeden aracı sattıklarını, aracın davalı şirket adına kayıtlı olduğu beş yıllık dönemde davalıların müvekkiline ödeme yapmadıklarını, trafikte kayıtlı araçların mülkiyet ortaklığının noterde yapılacak resmi bir sözleşmeyle geçerlilik kazanacağını, taraflar arasında yasanın aradığı şekil şartlarının yerine gelmemesinden dolayı adi ortaklığın vücut bulmadığını belirterek; müvekkilinin davalılara yaptığı ödemenin denkleştirici adalet ilkesi gereğince dava tarihinde ulaştığı değer olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 110.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 12.11.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 163.627,74 TL'ye çıkarmıştır.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davalıların birlikte satın almayı düşündükleri otobüse davacının ortak olmak istediğini, bu nedenle kendi isteğiyle davalı M.. D..'ın hesabına 100.000,00 TL yatırıp, araca ortak olduğunu, davacının resmi işlemlerle uğraşmak istemediğini beyan etmesi üzerine kredi başvurusunun davalı şirket adına yapıldığını, krediyle ilgili evrakların davalı şirket adına hazırlanması nedeniyle otobüsün de davalı şirket adına tescil edildiğini, otobüs alındıktan sonra davacıya aylık bilgi verildiğini, zarar etmelerinden dolayı otobüsü sattıklarını, davacının satıştan haberdar edildiğini, davacının, şekil şartının yerine gelmediğinden bahisle para talebinde bulunmasının kötü niyetinin bir göstergesi olduğunu, davacının kendince bir şekil eksikliği yaratarak otobüs alırken sermaye olarak katmış olduğu parayı müvekkillerinden geri almaya çalıştığını, davalı müvekkillerinin bu işe davacıdan daha fazla para koydukları için daha fazla zarar ettiklerini, otobüsün şirket üzerine kayıtlı olduğunu bilen davacının bu durumu sonradan öğrenmiş gibi davranarak zararın paylaşılması taleplerinin yolunu kesmeye çalıştığını, diğer taraftan davanın bir yıllık süre içinde açılmadığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.Mahkemece; taraflar arasındaki uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemi olarak nitelendirilmiş ve davalı tarafın varlığını iddia ettiği aracın işletmesine ilişkin ortaklığın herhangi bir şekil şartına bağlı tutulmadığı, bir sözleşmenin taşıdığı koşullardan bir kısmının batıl olmasının sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı, yalnızca geçersiz koşulun ortadan kalkacağı, davacı tarafın taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi olduğunu kabul etmediği, talebin sermayenin iadesi, ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek ve uygulanacak yasa maddelerini belirlemek hakimin görevidir. (HMK. 31.m; HUMK.nun 76.m)Hakim, bir davada sadece tarafların ileri sürdüğü maddi olaylar, sonuç ve istemlerle bağlı olup; tarafların dayandığı kanun hükümleri ve onların nitelendirmeleriyle bağlı değildir. Bunun doğal sonucu olarak hakim, kanunları doğrudan doğruya uygulayarak iddia ve savunmadaki sonuç ve istemleri karara bağlamakla yükümlüdür.Somut olayda davacı, davaya konu aracın mülkiyet ortaklığı için davalılara 110,000,00 TL para verdiğini, ortaklık sözleşmesinin yasanın aradığı resmi şekil şartlarına uygun yapılmadığı için geçersiz olduğunu iddia ederek; ödediği parayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalılardan talep etmektedir. Davalılar ise; davacının davalı Mustafa'nın hesabına 100.000,00 TL gönderdiğini kabul etmekte ancak bu paranın aracın işletilmesine ait adi ortaklığın sermayesi olarak ödendiğini savunmaktadırlar. Buna göre temyize konu uyuşmazlık; taraflar arasında adi ortaklık ilişkisinin kurulup kurulmadığı noktasında toplanmaktadır.Adi ortaklık sözleşmesi; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)Dosya kapsamından; tarafların ortak otobüs almak için sermayelerini birleştirdikleri anlaşılmaktadır. Davacı, ortak araç alımı için para gönderdiğini ve aracın davalı şirket adına kayıtlı olduğu 5 yıllık dönemde kendisine hiç para gönderilmediğini belirterek; hem aracın ortak alımı hem de ortak işletilmesi hususunda aralarında adi ortaklık olduğunu kabul etmektedir. Bu bağlamda; taraflar arasında 6098 sayılı TBK.nun 620 ve devamı maddelerinde (818 sayılı BK 520 vd. m) düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır.Adi ortaklık ilişkisi, TBK.nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Bir ortak tarafından sermaye payının istenmesi, aynı zamanda ortaklığın feshi ve tasfiyeyi de kapsar. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilânço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK.nun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Hal böyle olunca mahkemece, yukarıda değinilen hususlar ışığında inceleme yapılarak, 6098 sayılı TBK.nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmak suretiyle TBK.nun 642 ve devamı maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanmasıyla uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken; anılan yön gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.