Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12857 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 12302 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki menfi tesbit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın aktif husumet yönünden reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesi ile; davalı kurumun 05.02.2014 tarihinde 7 aylık borç olduğuna dair 25.272,69TL tutanak düzenlendiği, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/75 Esas sayılı dosyası ile aynı aboneye ilişkin kaçak kullanım tutanağına karşı açtıkları dava neticesinde gerçek tüketimin tespit edildiği, davaya konu kuyunun ... tarafından Köylere Hizmet götürmek amacıyla içme suyu amaçlı kullanılan bir tesisat olduğunu, tesisatın ... Köyüne bağlı ... Mezrasında bulunan 2-3 hanenin içme suyunu karşıladığını, kesilen borcun hakkaniyet çerçevesinde olmadığı belirterek davalı şirkete borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının sekiz gün içerisinde faturaya ve cezaya itiraz etmediğinden davanın zamanaşımına uğradığını, derdestlik itirazında bulunduklarını ve ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/75 Esas sayılı dosyasının aynı abonenin kaçak borcuna ilişkin olduğundan dosyaların birleştirilmesi gerektiğini, davacının sayacında yapılan inceleme neticesinde sayaca müdahale etmek suretiyle kaçak kullanıldığının tespit edildiği ve Teknoloji İl Müdürlüğünün 25.02.2012 tarih ve 35997 seri numaralı sayaç ayar raporuna istinaden davacı tarafa endeks esaslı ek tahakkuk yapıldığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece; kaçak tespite konu tutanak borçlusu ve 5510 numaralı Elektrik Aboneliğinin tarafı olmayan davacı ...’in kendi adına vekaletname vermek ve davacı sıfatıyla davayı takip etmekte aktif husumet ehliyetinin olmadığı kanaatine varılarak, dava şartı olup kamu düzenine ilişkin bulunan husumetin, yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen gözetilmesi gereken bir husus olması gözetilerek davacının davasının aktif husumet yönünden reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davanın esasına girmeden önce; dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durmakta fayda vardır.Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.Taraf sıfatına gelince, bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceğinden sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.Bir başka deyişle, sıfat; dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir ... 1995, 7.baskı, s.231).O halde; dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir ... Medeni Yargılama Hukuku, ... 1997, s.307).Görülmektedir ki, mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.Somut olayda; davaya konu olan 5510 no.lu abonelik sözleşmesinin 08.01.1979 tarihinde ... ile ... Köyü arasında imzalanmış bir köy içme suyu tesisine ait olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı vekili, her ne kadar dava dilekçesinde davacı ...’in ... Köy Muhtarı olduğunu belirtmiş ise de davacı vekiline ait vekaletname davacı ... adına alınmış, ... Köy Tüzel Kişiliği adına olduğu belirtilmemiştir. Oysa; yukarıda ki açıklamalar doğrultusunda, davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan Köy Tüzel Kişiliği’ne ve dolayısıyla Köy Tüzel Kişiliği’ni temsilen köy muhtarına aittir. Ancak; 12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı ‘’On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’un 1.maddesine göre; ... ve ... illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür. Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.’’Geçici 1. madde 13.fıkraya göre de; ‘’1’inci maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesi taraf olur.’’Bunun yanında; 6100 Sayılı HMK’nın 77/1.maddesine göre, ‘’Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.’’O halde; somut olayda davacı ... vekilinin ... Köy Tüzel Kişiliği adına dava açtığının kabulü ile köy tüzel kişiliği adına vekalet vermesi gerekir ise de; 6360 sayılı kanunun ilgili hükmü 30.03.2013 tarihi itibariyle yürürlüğe girmekle, ilgili köy tüzel kişiliği kaldırıldığından, geçici 1. madde 13.fıkra gereğince davaya konu köyün mahalle olarak katıldığı belediye tespit edilerek, belediyeye ihbarda bulunulması ile davacı vekiline 6100 sayılı HMK’nın 77/1. maddesi uyarınca 6360 sayılı kanun gereğince değişen davacılık sıfatı bakımından vekaletname sunulması için davacı tarafa ihtaratlı kesin süre verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.