Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12515 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 3779 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki menfi tespit-istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın aktif husumet yönünden reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı dava dilekçesinde; davalı kurumun 3497 no.lu elektrik abonesi olduğunu, davalının sayaç üzerinde yaptıkları kontrolde sayacın power kartının ark sonucu yandığını belirlediklerini, ardından kendisi hakkında yüksek miktarlı fatura tahakkuk ettirildiğini ve bu faturanın ... İcra Müdürlüğü'nün 2003/1756 esas sayılı dosyası ile takibe konduğunu, belirterek, bu faturalar ve icra takibi sebebi ile davalı kuruma 16.000 TL borçlu olmadığının tespiti ile fazladan ödemiş olduğu bedellerin kendisine iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen kararın davalı tarafça temyizi üzerine, Dairemizin 28.11.2013 tarih ve 2013/13775 esas, 2013/16805 karar sayılı kararı ile "...Somut olaya gelince, davalı kurum, 2003/01, 02, 03, 09 ve 2003/11.dönemlere ilişkin olarak elektrik bedeli tahakkukları yapılmıştır. Mahkemece, davalı tarafından talep edilen bedellerinin hesaplanması için bilgisine başvurulan bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, elektrik bedeli hesaplamasının hangi yönetmeliğe göre yapıldığı açıklanmamıştır. Davacının sorumlu tutulabileceği elektrik bedelinin tahakkuk tarihleri dikkate alınarak, 01.03.2003 tarihinden önceki tahakkuklar için Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği hükümlerine, bu tarihten sonraki tahakkuklar için ise Elektrik Tarifeleri Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre ayrı ayrı hesaplanması gerekir. Bilirkişi raporu yönetmeliklere uygun değildir. Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, mahkemece öncelikle dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilmesi, bilirkişi heyetinden davalı kurumun davacı taraftan isteyebileceği elektrik bedelinin, tahakkuk tarihleri dikkate alınarak 01.03.2003 tarihinden önceki tahakkuklar için Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği hükümlerine, bu tarihten sonraki tahakkuklar için ise Elektrik Tarifeleri Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre ayrı ayrı hesaplanması konusunda denetime elverişli bir rapor alınması, davalının tahsilini istemekte haklı olduğu alacak miktarının bu şekilde belirlenmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda; davacı asilin 2011 yılında öldüğü, taraf teşkili açısından davacı vekiline ...'ın veraset ilamını sunmak ve mirasçılarını davaya dahil edip muvafakatlarını sağlamak üzere süre verildiği aksi halde davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verileceğinin ihtar edildiği, ancak verilen makul ve uzun sayılabilecek süre içerisinde davacının veraset ilamının ibraz edilmediği gibi mirasçılarının da davaya dahil edilmediği, bu itibarla taraf teşkilinin sağlanamadığı gerekçesi ile davanın aktif husumet yokluğu sebebi ile davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneği olup, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin, medeni usul hukukunda büründüğü şekildir. Buna göre, medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir. Nitekim, HMK. nun 50. maddesinde, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, dava ehliyetine de sahip olduğu; anılan Kanunun 114. maddesinin (d) bendinde, tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmalarının dava şartı olduğu; 115/1. maddesinde ise, mahkemenin, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştıracağı, tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilecekleri, 115/2. maddesinde ise taraflara dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği, bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmezse dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedileceği belirtilmiştir. 4721 sayılı TMK. nun 28. maddesinde; kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği ve çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde ettiği hüküm altına alınmış olup, gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden, ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. (TMK 28/1) Buna göre, dava devam ederken davacının ölmesi durumunda, miras ortaklığı hükümleri gereğince murisin malvarlığına ilişkin olarak açılmış olan davalara tüm mirasçılar tarafından birlikte devam edilmesi gerekecektir. Zira, miras ortaklığında tüm mirasçılar arasında elbirliği (iştirak) mülkiyet hükümleri geçerli olup, tüm mirasçılar zorunlu dava arkadaşı konumundadır. (TMK 640, 702)Somut olayda davacının, dava açıldıktan sonra (dava devam ederken) 22/01/2011 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Buna göre tereke adına takip edilecek olan davada tüm mirasçıların açılan davaya muvafakatlarının sağlanması veya davanın terekeye mümessil tayin edilerek sürdürülmesi zorunludur.O halde mahkemece, davacı ...'ın tüm mirasçılarının davaya dahil edilip muvafakatlerinin alınması ya da terekeye temsilci atanarak temsilciden davaya diyeceklerinin sorulması için davacı tarafa kesin süre verilerek, dava şartı sağlandığı takdirde işin esasına girilmesi, aksi halde kesin süreye rağmen belirtilen dava şartı noksanlığı giderilememiş ise dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, bu hususlar göz ardı edilerek, davacı tarafa kesin süre verilmeksizin ve gerekli ihtarat eksiksiz biçimde yapılamaksızın, verilen süre içinde taraf teşkilinin sağlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.