Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1251 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 15573 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : DENİZLİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 14/05/2013NUMARASI : 2011/306-2013/315 Taraflar arasında görülen adi ortaklığın tasfiyesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davacı vekili dilekçesinde; "K.. Ekmek Fabrikası Unlu Mamülleri" ünvanı ile çalışan işyerini tarafların beraberce işlettiklerini, aralarında yazılı bir ortaklık sözleşmesi bulunmadığını, tarafların kardeş çocukları olup, bu işyerini dedeleri ve amcalarının maddi yatırımları ile işler hale getirdiklerini, ortak işveren olarak gözükmelerine rağmen aslında bu işyerinde çalışan kişiler olduklarını, davalının 21.05.2011 tarihinde çalışmayacağını ve işyerine gelmeyeceğini ifade ederek işyerinin belgelerini alıp ayrıldığını, bunun üzerine davacının ihtarname gönderdiğini, ancak davalının cevap vermediğini, işyerinden kötüniyetle ayrılan davalının fiilen adi ortaklıkta hiçbir alacağı olmaması nedeniyle ortaklıktan çıkartılmasını talep etmiştir. Davacı vekili yargılamada 19.02.2013 tarihli celsede "taleplerinin H.. K..-A.. A.. ortaklığının fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğunu ve ortaklığın sadece 2 ortağı bulunduğunu" bildirmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi vermemiş, bilahare, bilirkişi raporu ve davaya beyan dilekçesinde; kendilerinin de adi ortaklığın tasfiyesi için dava açtıklarını, birleştirme talep edeceklerini, adi ortaklığın dağılma sebebinin; davacının hesap vermemesi, tüm birikimleri kendi adına yapması olduğunu, azalan ortaklığa ait olduğa halde dikkate alınmadığını ile sürmüştür. Mahkemece; ihtarname tebliğinden sonra tarafların tekrar biraraya gelmedikleri, ortaklığı devam ettirmedikleri, dosyadaki delillere göre de biraraya gelemeyecekleri gerekçe gösterilerek, "Adi ortaklığın feshine" karar verilmiştir. Adi ortaklığın tasfiyesinin ise 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olduğu, tasfiyenin bu aşamada mahkemece yapılmasına yer olmadığına, tasfiye görevlisi atanmasına, tasfiye görevlisine ücret takdirine, ücretin ortaklık malvarlığından karşılanmasına, buna imkan olmadığında ortaklıktan müteselsilen karşılanmasına ve "tasfiye sonunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin mahkemeye mürücaat etmekte muhtariyetlerine" karar verilmiştir. Hükmü taraf vekilleri temyiz etmektedirler. Mahkemece, taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu ve tasfiyeye ilişkin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağının kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK'nun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi halinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklarda dahil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları halinde, ortaklardan herbiri, tasfiye görevlisinin hakim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliği ile verilmiş bir karar yoksa, tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri gözönünde tutularak hakim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır." Tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Somut olayda; mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, yanılgılı değerlendirme sonucu tasfiye işleminin mahkemece belirtilen aşamalar çerçevesinde sonlandırılması gerektiği gözardı edilerek, tasfiye memuru atandıktan sonra, "tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin uyuşmazlıklara ilişkin mahkemeye müracaat etmekte muhtariyetlerine" karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.