MAHKEMESİ : ANKARA 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/06/2012NUMARASI : 2010/210-2012/165Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili; Sirkeli Belediyesi’nce ihaleyle 22/01/2002 tarihinde satışı yapılan S.Y.Mahallesi, ...ada, ..parselde kayıtlı 1000 m2’lik arsayı 4.189,00 TL ödeyerek satın aldığını, belediyenin tapu devrini gerçekleştirmediğini, 23/05/2006 tarihinde ihalenin iptal edildiğinin müvekkiline bildirildiğini, iptale ilişkin karar aleyhine İdare Mahkemesi’nde açılan davanın reddedildiğini, ödenen paranın kendisine iade edilmediğini, 22 Mart 2008 tarih ve 26824 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 5747 sayılı Kanunla P. ilçesinin kurularak S. Belediyesi’nin mahalleye dönüştürüldüğünü ve Pursaklar Belediyesi’ne bağlandığını öne sürerek, müvekkilinin davalı belediyeye satın alma Bedeli olarak ödediği 4.189,00 TL’nin söz konusu taşınmazın bölgedeki günümüz rayiç değerleri tespit edilerek ve denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde dava tarihindeki değeri hesaplanarak ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve şimdilik 10.000,00 TL’nin bu şekilde tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili; dava konusu ihalenin yapıldığı tarihte ihaleye konu edilen bir taşınmazın söz konusu olmadığını, yapılan ihalenin özü itibariyle bir satım akdini oluşturduğunu, fakat akdin konusunu oluşturacak malın bulunmadığını, müvekkili belediyenin temerrüde düşürülmediğini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, hukuken geçersiz olan satış sözleşmesi nedeniyle davacının davalı adına kayıtlı olmayan ve tapu kayıtlarında yer almayan taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerini talep etmesinin doğru olmadığı, denkleştirici adalet ilkeleri veya taşınmazın dava tarihindeki kaim değerine hükmedilmesi İçin ortada hukuken ve fiilen geçerli bir taşınmazın mevcut olup, satış işleminin de hukuka uygun olması gerektiği, bu nedenele davacının 21/01/2004 tarihine kadar 2.964,00 TL’lik yapmış olduğu ödeme miktarını talep edebileceği, sözleşmeye göre davalının 21/03/2004 tarihinde temerrüde düştüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 2.964,00 TL'nin 21/03/2004 tarihinden yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Davada, geçersiz satış sözleşmesi gereğince sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacak telep edilmektedir. Diğer bir deyişle, taşınmazın davacıya devrine ilişkin ifanın imkansızlığı nedeniyle davalıya ödenen paranın iadesi istemine ilişkindir.Haklı bir sebep olmaksızın başkası zararına mal edinen kimse onu iade ile yükümlüdür. TMK ve Tapu Kanunu'na göre taşınmaz satışlarının resmi şekilde yapılması gerekmekte olup resmi şekilde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmeleri geçersizdir. 818 sayılı BK'nun 61-66 maddeleri (6098 sayılı TBK'nun 77-82 maddeleri) gereğince, geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin malvarlığından, diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Bu şekilde haksız değer kaymalarının önlenmesi sağlanmış olur.Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen harici satım sözleşmesi, taşınmazın devrini sağlamayan geçersiz bir sözleşmedir. Geçersiz sözleşmenin bulunması halinde taraflar aldıklarını birbirlerine geri vermek zorundadır. Davacı, bedelini ödeyerek satın aldığı taşınmazın teslim edilmemesi üzerine fakirleşmiş, davalı bu bedel kadar sebepsiz zenginleşmiştir. Bu nedenle davacı verdiğini ifanın imkansızlığı nedeniyle sebepsiz iktisap hükümlerine göre geri alabilecektir. Ancak, ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle hukuki ilişkiler tasfiye edilir iken denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem de gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme, iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihin de iade kapsamını tesbitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Denkleştirici adalet ilkesinin uygulanması için taşınmazın satım sözleşmesinin yapıldığı tarihte fiilen mevcut olması şart değildir. Öte yandan harici satım sözleşmesi geçersiz olduğundan, temerrüt tarihi de geçersiz olan bu sözleşmeye göre belirlenemez.Hal böyle olunca, davacının ödediği bedelin ifanın imkansız hale geldiğini öğrendiği tarih itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişi kurulu raporu ile belirlenmesi suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.