MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde; tarafların kardeş olduğunu, müvekkilinin, davalıdan 30.10.1999 tarihinde ... Köyü 890 parsel sayılı taşınmazda bulunan hissesini 3.000 TL bedel karşılığında satın aldığını, aralarında satış sözleşmesi düzenlendiğini, satış bedelinin müvekkili tarafından ödendiğini, davalıya kardeşi olması nedeniyle güvendiğini, davalının dava konusu taşınmazın miras yoluyla intikal etmesi nedeniyle kısa zaman içerisinde tapu devir işlemlerini yaptıracağını beyan ettiğini, ancak hissesini üçüncü kişiye devrettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin ödediği satış bedelinin güncel değerinin belirlenerek dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilekçesinde; davacının kendisi ile senet düzenlediği iddia edilmiş ise de böyle bir senet veya delil niteliğinde herhangi bir belgenin olmadığını, taşınmaz alım satımının resmi senetle yapılması gerektiğini, böyle bir iddia ve belgenin mevcut olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, ''...davacının davalıya belgede belirtilen 3.000,00 TL bedeli vermesi karşılığında ise taşınmazın mülkiyetinin geçmemesi nedeniyle sözleşme öncesi duruma dönülmesi amacıyla ve davalının 3.000,00 TL sebepsiz zenginleşmesi sebebiyle açılan davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde, taşınmaz değerinin güncel bedelini talep etmiş ise de, taraflar arasında harici satış sözleşmesi bulunduğundan ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda sözleşmenin ifasının mümkün olmaması sebebiyle tapu iptal tescil ve bunun yerine geçen tazminata karar verilemeyeceği anlaşıldığı...'' gerekçesi ile açılan davanın kabulüne, 3.000 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalınin dava konusu taşınmazdaki hissesini 30.10.1999 tarihinde davacıya 3.000 TL bedelle satmasına ve bedeli almasına rağmen tapuda davacı adına devretmemesinden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen ve davacı tarafından dosyaya sunulan 30.10.1999 tarihli taşınmaz satış senedi başlıklı senet içeriğinden anlaşıldığı üzere, davalı dava konusu muris ...'dan kalan taşınmazdaki 1/3 hissesini davacıya 3.000 TL bedelle satmış ve bedelini tahsil etmiştir.Davalı her ne kadar belge içeriğini kabul etmediğini bildirmiş ise de; belge altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığı mahkemece ısrarla kendisine sorulmasına rağmen imza konusunda bir beyanda bulunmadığı ve senedin sahteliği konusunda dava açmasının sözkonusu olmadığını beyan ettiği duruşma tutanaklarındaki imzalı beyanından sabittir. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından yapılan taşınmaz satış işlemi TMK.nun 706, BK.nun 213, Tapu Kanununun 26.maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle, taraflar ancak verdiklerini isteyebilir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici ... düşüncesine dayanır. Denkleştirici ... ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun ... ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim, gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır.Şu durumda; hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici ... kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde, kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak, burada denkleştirme yapılırken, iade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihe dikkat edilmelidir. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan isteyememelidir.Hal böyle olunca mahkemece; taraflar arasındaki harici taşınmaz satış sözleşmesi gereğince ödenen satış bedelinin ifanın imkânsız hale geldiği tarih (üçüncü kişiye devir tarihi) itibariyle enflasyon, üretici ve tüketici fiyatları endeksleri, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmesi ve bu miktara hükmedilmesi gerekirken, bu yönler gözardı edilerek, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.