Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12349 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 17444 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, daha önceden belirlenen 01.11.2016 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ... geldi. Aleyhine temyiz olunan davacı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14:00' e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; davalının, müvekkili şirkete ortaklık teklifinde bulunması nedeniyle 15.06.2010 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sonrasında müvekkili şirketin anlaşmalı tedarikçisi olduğu ... şirketine ihracat için gerekli işlemlere başlandığını, ancak davalının sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle müvekkili şirketin ihracatın küçük bir kısmını tamamlayabildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin maddi açıdan zor durumda kaldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin haklarını saklı kalmak üzere, 500.000 USD cezai şart alacağından şimdilik 6.000 USD' lik kısmının karşılığı olan 8.964,40 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin sözleşme ile belirlenen yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini, bu bağlamda müvekkilinin davacı şirkete 431.660 TL nakit ödeme yaptığını, ihracatın yapılamamasında tüm sorumluluk ve kusurun davacı şirkete ait olduğunu, sözleşmenin bir bütün olduğunu ve bu sözleşmenin diğer hükümlerinin de gözetilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davaya konu sözleşmenin 15. maddesinde belirtilen ev ve arabanın davalı tarafından ...'a devrinin yapılmadığı, davalının davacıya ödemelerini yaptığını iddia ettiği dekontlarda ödemelerin neye istinaden yapıldığına ilişkin bir ibare bulunmadığı, bu haliyle sözleşmedeki edimlerini tam olarak yerine getirmeyen davalının cezai şart olarak belirlenen meblağdan sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.HMK'nun 33.maddesine göre; hakim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi olayların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca 15.06.2010 tarihinde akdedilen "İş Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır. Bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tesbitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır(TBK md 19/1).Bu aşamada, Yargıtay Hukuk İşbölümü İnceleme Kurulu tarafından uyuşmazlığın adi ortaklıktan kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğu gerekçe gösterilerek temyiz incelemesini yapmakla Dairemizin görevlendirilmiş olması nedeniyle, adi ortaklık ve sonuca (kâra) katılmalı ödünç sözleşmelerinin hukuki niteliğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.Adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir.Ancak, adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle sonuca katılmalı sözleşmelerden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören . md. 623/3 hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdı, ... 2012, s. 25-40).Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde ise; ödünç veren, ödünç verdiği kuruluşa ortak olmaksızın, faiz yerine bu kuruluşun kârından belirli bir pay alır. Bu sözleşme ile ödünç veren, bir miktar paranın veya diğer bir misli şeyin mülkiyetini belirli bir amaçla kullanılmak üzere ödünç alana devretmeyi; ödünç alanda ödünç verene bu kullanımdan elde edeceği kazanımdan bir pay vermeyi ve süre sonunda aynı nevi ve miktardaki şeyi geri vermeyi yüklenirler. Ödünç alanın, karşılık olarak sonuçtan pay vermeyi yüklenmiş olması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin karakteristik bir özelliğidir. Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi; niteliği gereği karma bir sözleşme değil, ödünç sözleşmesinin özel bir türüdür. Bu sözleşmeyi diğer ödünç sözleşmelerinden ayırt eden temel esaslardan ilki, amaç unsurudur. Yani, bu işlemde ödünç alan aldığı parayı işletmek, yani kâr getiren bir faaliyette kullanmakla yükümlüdür. Oysa, ödünçte böyle bir zorunluluk yoktur. İkinci farklılık ise, kârdan pay alma unsurudur. Diğer bir anlatımla, ödünç alan giriştiği faaliyetten elde ettiği kârın bir kısmını ödünç verene vermelidir.Sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini, özellikle müşterek amaç unsuru birbirinden ayırt eder. Sonuca katılmalı ödünçte, müşterek amaç takip edilmemesi önemli bir ayırt edici unsurdur. Gerçekten de ödünç veren şahsi bir amacı, yani kendi sermayesine iyi bir geliri amaçlamakta, yoksa taraflar müşterek bir amaç takip etmemektedirler.Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise, adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir. Keza, adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz.Ancak, ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırlı ise sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise, özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir.Yapılan açıklamalar ve TBK'nun 19/1.maddesi ışığında taraflarca imzalanan 15.06.2010 tarihli sözleşme incelendiğinde; sözleşmenin başlığının iş sözleşmesi, konusunun ise davacı şirketin dış ülkelere yapacağı ihracat olduğu, 5. maddede elde edilen kar payının taraflara eşit olarak dağıtılacağı, 10. maddede şirketin % 50 hissesinin ve karının davalıya ait olduğu, davalının şirketin geçmiş ve gelecek borçlarından sorumlu olmadığı,15. maddede davalının kar ortağı olabilmek için 100.000 USD ve araç vereceği, ayrıca ...'daki taşınmazını devredeceği, 16. maddede sözleşme konusu ihracat gerçekleşmez ise davalıya 15. madde gereğince verdiklerinin iade olunacağı, 19. maddede sözleşmeyi ihlal eden tarafın diğer tarafa 500.000 USD cezai şart ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Buna göre, sözleşme maddelerinin hep birlikte yorumlanmasından; sözleşmenin müşterek amaç ve müşterek amaç için birlikte çaba unsurunu içermediği, aksine davalının yükümlülüğünün bir miktar para ile araç ve taşınmazın mülkiyetini ödünç alan davacıya devretmekle sınırlı olduğu, buna karşılık borçlardan ve zarardan sorumlu olmayan davalının elde edilen kar payını davacı şirket ile eşit olarak paylaşacağı, sözleşme konusu işin ise davacı şirket tarafından yerine getirileceği, dolayısıyla taraflarca akdedilmiş olan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmadığı açıktır. Diğer bir anlatımla, sözleşme; sonuca (kâra) katılmalı (tüketim) ödüncü sözleşmesidir ve buna bağlı olarak uyuşmazlıkta TBK'nun ödünç sözleşmesine dair hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.Somut olayda; davacı taraf, davalının sözleşmenin 15. maddesi ile belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürmüş, davalı taraf ise sözleşmeden kaynaklanan araç ve taşınmaz devretme yükümlülüğünün paraya çevrilmesi nedeniyle, tüm edimini eksiksiz olarak ifa ettiğini savunmuştur. Esasen, davalının sözleşmeden kaynaklanan parasal yükümlülüğünün bir bölümünü ödediği, davacı tarafın da kabulündedir.Buna göre, mahkemece; davalı tarafın sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünün maddede belirtilen para ve eşyayı ödünç olarak vermekle sınırlı olduğu, bu bağlamda sözleşme nedeniyle davalının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün parasal değerinin gerekirse uzman bilirkişiden rapor aldırılması suretiyle belirlenmesi ve sonrasında davalı tarafından yapılan ödemeler değerlendirilerek yükümlülüğün ifa edilip edilmediğinin tespit edilmesi, bu yöntemle ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esasa hakkında hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, bu nedenlerle yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için takdir edilen 1.350 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.