MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesi ile; müvekkili ...'ın eşi diğer müvekkillerin de babası olan ...'ın 06/01/2005 tarihinde elektrik iletim hatlarındaki elektrik arızasını gidermeye çalışırken elektrik akımına kapılarak vefat ettiğini, ....'ın .... işletmesi tarafından elektrik arızasının tamiratlarının giderilmesinde sigortasız olarak sürekli çalıştırıldığını, ... işletmesinin olayın oluşumunda gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek gerekli güvenlik önlemlerini almadığını belirterek,...'ın ölümü sonucunda müteveffanın eşi ve çocuklarının maddi destekten yoksun kaldığını ve müteveffanın ölümü nedeniyle geri kalan tüm yaşamlarını derin bir ruhi çöküntü içerisinde geçireceklerinden dolayı manevi olarak zarar uğradıklarını belirterek maddi ve manevi tazminatın olay tarihi itibari ile işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan alınmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davanın zamanaşımı yönünden, kesin hüküm ve nedensellik bağı yokluğundan reddi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davacı ... için 38.403TL maddi ,10.000TL manevi tazminatın, ... için 740TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın, ... için 1.496TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 3.575TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 4.594TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 6.750TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın,.... için 1.436TL maddi, 5.000TL manevi tazminat olmak üzere toplam 56.994TL maddi, 40.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan alınarak davalı hak sahiplerine ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Hüküm Dairemizin 11.02.2013 tarih 2013/86E-1882K sayılı ilamı ile;‘’Dava haksız eyleme dayalı tazminat istemine ilişkin olduğu için bu tür davalarda talep olması halinde olay tarihinden itibaren yasal faiz uygulanır. Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde faiz; olay tarihinden itibaren istenmesine rağmen, mahkemece kurulan hükümde dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiş; bu husus hükmün davacı yan lehine bozulmasını gerektirmiştir. Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Somut olayda dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden; 1963 doğumlu, evli ve 6 çocuklu ...'ın; 06.01.2005 tarihinde elektrik çarpması sonucu ölmesi nedeniyle; taksirle ölüme neden olma suçundan dolayı 17.03.2009 tarihli iddianame ile davalı kurumun 3 çalışanı hakkında ceza davası açıldığı; yargılamaya ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2009/41 E. Sayılı dosyası ile devam edildiği anlaşılmıştır.Kural olarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. Maddesi ve 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi gereği hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas bakımından bağımsız kılınmış ise de hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız olmayıp öğretide ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmekte olup maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliği taşıyacaktır. Her ne kadar hukuk mahkemesi, ceza mahkemesinin kararı ile bağlı değil ise de; somut olayda ceza yargılamasında yapılacak kusur incelemesinin ve yargılama sonucunda verilecek kararın eldeki davayı etkilemesi söz konusudur. Bu nedenle, ceza davasının sonucunun bekletici sorun yapılması gerekirken, mahkemece; Hani Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2009/41 E. sayılı ceza dosyasının sonucu beklenmeksizin karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. ‘’ gerekçesi ile bozulmuştur.Mahkemece bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne, davacı ... için 82.852,08TL maddi, 10.000TL manevi tazminatın, ... için 1.134,25TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 2.157,69TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 8.018,16TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın,... için 10.922,72TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın,.... için 19.636,37TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın, ... için 2.157,69TL maddi, 5.000TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 06/01/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece her ne kadar bozmaya uyma kararı verilmiş ise de bozmaya uygun karar verilememiştir. Şöyle ki;Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.04.02.1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak meydana getirir. Bu hakkı ne mahkeme ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir. Çünkü, müktesep hakkın tanınması kamu düzeni düşüncesiyle kabul edilmiştir.Bu ilkeler ışığında somut olaya bakacak olursak, davacı vekilinin ilk kararın faiz hükmü dışında kalan kısımlarını temyiz etmemesi ve bozma kararına uyulması ile ilk kararın faiz hükmü dışında kalan kısımları yönünden davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bu husus gözardı edilerek temyiz eden davalı aleyhine olacak şekilde daha evvel hükmedilen maddi tazminat miktarını aşan şekilde, davacının ıslah talebi dikkate alınarak maddi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.Bununla birlikte, bozma sonrası yapılan yargılama sırasında davacı vekili 11.09.2015 tarihli dilekçesi ile talebini arttırdığını bildirerek davasını ıslah etmiş, mahkemece davacının ıslah talebi doğrultusunda hüküm kurulmuştur.Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HUMK'un 83. Maddesinde ıslah; (HMK'nın 176.maddesi); “iki taraftan her biri usule müteallik olarak yaptığı muamaleyi tamamne veya kısmen ıslah edebilir" olarak tanımlanmıştır.Aynı Kanun'un müteakip 84.maddesinde (...177.mad.) ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmıştır.İçtihadı Birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177.maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istem/istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanıkların dinlenmesi vs.) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay'ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.Nitekim mahkemece tüm deliller toplanıp, bilirkişi incelemesi yaptırılıp ve dosya esas yönünden de karar vermeye hazır hale getirildikten sonra yerel mahkemece verilen karar Yargıtay Dairesince bozulmuş ve bozmadan sonra da herhangi bir tahkikat yapılmamışsa artık ıslahın açıklanan nedenlerle kabulü mümkün değildir. (HGK 15.3.2006 tarih ve 2006/9-21E-2006/72K )O halde mahkemece, davalı taraf lehine doğmuş olan usuli kazanılmış hak ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususları da göz önüne alınarak karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davalı taraf lehine doğmuş olan kazanılmış usuli hak göz önüne alınmaksızın bozmadan sonra yapılan ıslaha göre hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülmüş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.