MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİTaraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasındaki sorunlar nedeniyle davacının kendi anne ve babasının yanına sığındığını, herhangibir gelirinin bulunmadığını, davalının Samsun Büyükşehir Belediyesinde itfaiye eri olarak görev yaptığını ve gelirinin iyi olduğunu belirterek, müvekkili lehine dava tarihinden itibaren 600 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Yargılama sırasında davacı vekili mahkemenin 15/02/2013 tarihli duruşmasındaki beyanında; dava dilekçesindeki taleplerinin sehven yoksulluk nafakası olarak yazılmış olduğunu, asıl taleplerinin TMK'nun 197.maddesinde düzenlenmiş olan ayrı yaşama hakkına dayanan parasal destek yani nafakaya ilişkin olduğunu belirtmiştir.Davalı cevap dilekçesinde; davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.Mahkemece, açılan davanın yoksulluk nafakası talebine yönelik olduğu, oysa evlilik birliği devam ettiği sürece yoksulluk nafakası talep edilemeyeceği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dava, ayrı yaşamada haklılık nedenine dayalı olarak açılmış olan tedbir nafakası talebine ilişkindir.Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacı vekilinin dava dilekçesi ile davacı lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin talep edildiği; yargılama sırasında davacı vekilinin 15/02/2013 tarihli celsede; "taleplerinin sehven yoksulluk nafakası olarak yazılmış olduğunu, asıl taleplerinin ayrı yaşama hakkına dayanan nafaka talebine ilişkin olduğu" yönünde beyanda bulunduğu ancak mahkemece evlilik birliği devam ettiği sürece yoksulluk nafakası talep edilemeyeceği belirtilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Medeni yargılama hukukunda egemen olan taraflarca getirme ilkesine göre davanın sebebini oluşturan vakıaların getirilmesi taraflara yüklenmiş bir ödevdir. Buna karşılık bu vakıaları mümkün olan bütün hukuki görüş açılarından inceleme ve hukuku uygulama görevi ise hâkime yüklenmiştir. Hâkim tarafların hukuki sebepleri hiç belirtmemiş ya da yanlış belirtmiş olması ile bağlı tutulmamıştır. Bu sayede, tarafların hukuku bilgisizliklerinden zarar görmeleri engellenmiştir.Nitekim 6100 sayılı HMK'nun 33.maddesi ve 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı YİBK'na göre olayları izah taraflara, kanunları resen uygulamak ve dolayısıyla hukuki nitelendirmede bulunmak hakime ait bir görevdir. Hakimin hukuki nitelendirmede bulunma görevine ilişkin muhtelif kararlar mevcuttur. (YHGK 11.4.2007, E. 2007/12-179, K. 2007/198), (YHGK 19.01.1974; YHGK 01.05.1991) Diğer taraftan tedbir nafakası Türk Medeni Kanunu'nun 197.maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre ayrı yaşamakta hakkı olan eş diğer eşten tedbir nafakası isteminde bulunabilir. Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenlemeler gereği eşler evlilik birliğinin giderlerine güçleri oranında katılmak zorundadırlar (TMK madde 186/son). Buna göre evlilik birliğinin ortak giderleri olan kira, elektrik, yakıt, su ve benzeri giderlere davalı eş katılmak zorundadır. Bu bağlamda; tedbir nafakası miktarı tayin edilirken, birliğin giderlerine katılmada eşlerin "ekonomik güçleri" ile müşterek yaşam sırasında davalının eşine sağlamış olduğu yaşam düzeyi dikkate alınmalı, hakim; eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyelerinin ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğini gözetmelidir.Dava dilekçesinde hukuki nitelendirme yoksulluk nafakası olarak yapılmış ise de, dosya muhdeviyatından ve davacı vekilinin duruşmadaki beyanından davada, TMK.nun 197. maddesi gereğince ayrı yaşamakta haklı olan davacı için davalı eşden tedbir nafakası talep edildiği anlaşılmaktadır.Bu durumda, mahkemece; davacının davalı eşden tedbir nafakası talep edebilme koşullarının oluşup oluşmadığını inceledikten sonra oluşacak sonuca göre davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.