Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11878 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2979 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TÜKETİCİ) MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın pasif dava ehliyeti yokluğu sebebiyle reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; müvekkililnin maliki olduğu ... Mahallesi 2366 ada 15 parselde bulunan taşınmazın 2. Kat 5 nolu dairesini davalıya sattığını, davalının yaklaşık 1 yıl önce taşınmazı satın almış olmasına karşın evin bedelinden bakiye kalan 1.500,00 TL'yi halen müvekkiline ödemediğini, davalının ... Belediye Başkanı olması nedeniyle müvekkilinin davalıya güvenerek herhangi bir çek, senet yahut da yazılı belge almadığını, evin satımı ile birlikte taraflar arasında akdedilen sözleşme gereğince, ortak alan gideri olan uydu hissesi ve kalorifer kazan payının davalıya ait olacağı yazmasına karşın davalı tarafından bu giderlerin ödenmediğini, yine apartmana takılan kalorimetre bedelininin de davalı tarafından ödenmediğini, müvekkilince ödendiğini, davalıyla yapılan sözleşme akabinde davalı bir kaç değişiklik istediğini, aradaki fiyat farkının kendisi tarafından ödeneceğini beyan etmesi üzerine, taşınmazın büyük banyosuna duşakabin yerine jakuzi takıldığını, mutfak cam mozaiği yerine tezgaha granit döşendiğini, mutfak dolaplarının yerinin davalının isteği üzerine değiştirildiğini ancak masrafını müvekkilinin karşıladığını, tüm bu nedenlerle kalorifer kazan payı uydu sistemi, jakuzi ile duşakabin arasındaki fiyat farkı, mutfak tezgahına granit döşenmesi ile taraflar arasında kararlaştırılan cam mozaik arasındaki fiyat farkı ile ilave marangoz işi ve satış dolayısıyla bakiye kalan alacaktan, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 2.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; davacı ile müvekkili arasında herhangi bir taşınmaz alım satımı olmadığını, davada delil olarak dayanılan bila tarihli harici satış sözleşmesinde açıkça satıştan değil, satış yapılacağından bahsedildiğini, müvekkilinin anılan taşınmazda daha önce yer satın alan kişilerin uyarıları ve yüklenicilerin kendi yapacaklarını da ekli sözleşme ile müvekkiline yüklediğini öğrenince taşınmazı almaktan vazgeçtiğini, yüklenicinin binayı tam olarak yapıp bitireceğini ve teslim edeceğini söylemesi ve satış bedelinde de buna ilişkin bir düzenleme yapılması sonucunda taşınmazın müvekkilinin eşi tarafından arsa sahibinden satın aldığını, davacı ile müvekkili arasında resmi bir şekilde daire alım satımı olmadığından ve davaya konu taşınmaz da müvekkiline satılmadığından söz konusu davanın müvekkiline yöneltilmesinin hatalı olduğunu, davanın husumetten reddinin gerektiğini, davacının dayandığı ve uygulamaya konulmayan sözleşmeye, müvekkiline satılan bir taşınmaz sözkonusu olmadığından dayanılamayacağını, satış bedelinin nakden ve tamamen tahsil edildiğine ilişkin resmi tapu senedindeki beyanın tersi, davacı tarafından aynı güçte başka bir delille kanıtlanması gerektiğini, bu durumda, davacının satıma konu daire bedelini sattığı kişiden tamamen tahsil etmiş olduğunun kabulünün zorunlu olduğunu,davacının öncelikle müvekkiline taşınmaz satışını ispat etmesi gerektiğini, davacı ile müvekkili arasında bir bağımsız bölüm alım satımı olmadığından, söz konusu bağımsız bölüme yapıldığı belirtilen ek iş bedelinin de müvekkilinden talep edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece 25.03.2014 tarih ve 2013/693 E. 2014/183 K. sayılı karar ile davanın husumet nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 16.04.2015 tarih ve 2014/13681 E. 2015/6456 K. sayılı ilamı ile davanın Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla bakılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.Dairemizin anılan bozma ilamı sonrasında, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; ''...tapu kayıtları ve resmi senet örneklerinden de anlaşılacağı üzere dava konusu...taşınmazın tapudaki alım satım işleminin davacı ile davalı arasında olmadığı, tapu malikinin dava dışı 3. kişi olduğu, dolayısıyla taraflar arasında bir alım satım akdinin bulunmadığı, taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmasının gerektiği anlaşıldığından'' gerekçesiyle davanın pasif dava ehliyeti yokluğu sebebiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Sıfat, davanın tarafı ile dava konusu hak arasında "hak ilişkisine dayalı bağ" dır. Taraf ve dava ehliyeti; davanın tarafları ile ilgili olduğu halde, sıfat, dava konusu hakka ilişkindir. Mahkeme önünde, maddi hukuka dayalı hakkına dair uyuşmazlığın çözümünü ve himayesini isteyen kişi davacı, kendisine karşı hakkın himayesi istenen kişi de davalıdır. Davacı, dava konusu hakkın sahibi, davalı ise hakka uymakla yükümlü olan ve bu hakkı ihlal ettiği düşüncesi ile kendisine karşı hakkın himayesi istenen kişidir. Bir davada, davacı ve davalı sıfatının kime ait olduğu tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Dava dilekçesinde, davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen taraf ise de; hakkın sahibi veya kendisine karşı hakkın himayesi istenmesi gereken kişiler olmadıkları belirlenir ise, davanın sıfat yokluğundan (husumetten) reddi gerekir. Uygulamada sıfat yerine genel olarak "husumet", davacı bakımından "aktif husumet ehliyeti", davalı bakımından "pasif husumet ehliyeti" tabirleri kullanılmaktadır. Husumet dava şartı olup, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, yargılamanın her aşamasında mahkemece re'sen gözetilmesi gereken bir husustur. Husumet konusu HUMK'un 187. (6100 sayılı HMK'nun 116. maddesinde) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay'ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden gözönünde tutulur.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 23.05.2007 günlü ve 2007/15-296 E. 2007/289 K. sayılı kararı)Bu açıklamalardan sonra, somut olaya dönüldüğünde; davacı yüklenici ile davalı arasında, ... ilçesi ... mahallesi 304 sok. No:27 kat 2 daire 5 aşağıdaki şartlar dahilinde satışı yapılacaktır başlıklı adi yazılı bir sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. Davalı da bu sözleşmenin varlığını kabul etmektedir.Davada, davacı, taraflar arasındaki geçersiz sözleşme gereğince, bakiye satış bedeli ve ayrıca sözleşmeye konu taşınmaza yapılan ve davacı tarafından ödendiği iddia edilen ek iş bedelinin tahsilini talep etmiştir.Hal böyle olunca, davacı ile davalı arasında, yukarıda anılan sözleşme ile, sözleşme ilişkisi kurulduğu dikkate alındığında, eldeki davada, davacı tarafından akidi olan davalıya husumet yöneltilebileceğinin kabulü zorunludur. Mahkemece yukarıda açıklanan yönler gözetilerek ve taraflar arasındaki adi yazılı sözleşme çerçevesinde uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ; Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.