MAHKEMESİ : AYDIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2014NUMARASI : 2014/179-2014/620Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin 2003 yılında A.. R..nün Meslek Yüksek Okulunda açılacak olan büfeyi işletmek üzere ihaleye katılarak üç yıllığına kiraladığını, sözleşmeye göre davacının 3x6 metre ebatlarında konteyner hazır prefabrike kabinden meydana gelecek büfe yaptırıp hizmete sunduğunu, ne var ki öğrenci sayısının fazlalığı nedeniyle büfenin yetersiz gelmesi üzerine 2004 yılı yaz ayında büfe yerine 247m² kapalı alanlı 108 m² açık alanlı bina yaptığını, müvekkilinin kiralarını süresinde ödeyemediği için hakkında icra takipleri başladığını, son olarakta 24.03.2009 tarihinde akde aykırılık nedeni ile fesih ihtarı ile sözleşmenin sona erdiğini, rektörlüğün müvekkilinin yapmış olduğu bu tesisi çok küçük değişiklikler ile işletmeye başladığını, idarenin bu yeri kullanmakta olduğunu ve gelir elde ettiğini iddia ederek 10.000TL alacağın BK'nun sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği davalı idareden tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; sözleşmeye göre davacın yapacağı büfe ve çevresindeki ilaveleri tam ve eksiksiz olarak teslim ederek mülkiyetini devredeceğini ve hiçbir hak talep etmeyeceğinin kararlaştırıldığını, davacının yaptığı genişletmenin kendi isteği ile olduğunu ve bu işlerin sözleşmenin 6.maddesinde bahsedilen verim gücünü arttırmaya yönelik işler olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar dairemizin 06.11.2013 tarih 2013/12351E-15383K sayılı ilamı ile; ''davacının, kantin-kafeterya amaçlı işletilmek üzere 247.20 m2 lik tek katlı yapı ile 108.00 m2 lik sundurma yaptığını iddia ettiği taşınmazdan, ''Tutanaktır'' başlıklı belgede belirtildiği üzere 25.05.2009 tarihinde ayrıldığı ve davacının taşınmazdan el çektiği bu tarih itibariyle davanın süresinde açıldığı dikkate alınmak suretiyle davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, söz konusu kira sözleşmesinin sona erdiği 08.10.2006 tarihinin esas alınarak yazılı ve yanılgılı gerekçe ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.'' gerekçesi ile bozulmuştur.Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; mahkemece uyma kararı kapsamında toplanacak delil bulunmadığı belirtilerek bozma öncesi alınan bilirkişi kurulu raporu kapsamında hesaplanan 104.046,30TL'den 10.000TL'sinin dava tarihi, 94.046,30TL'sinin ise ıslah tarihi olan 21.02.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece bozmaya uyulmuş ise de gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27. maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.Somut olayda ise, yerel mahkeme kararının gerekçesinde, hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış, taraflar arasında imzalanan kira sözleşmeleri tartışılmamıştır.Bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.