Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1160 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 9874 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen dava davalısı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 02.02.2016 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden asıl ve birleşen dava davalısı vekili Av. ... geldi. Karşı taraftan asıl ve birleşen dava davacıları vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavada; davacıların murisinin 03.11.1992 tarihinde 12.000,000 TL (eski) bedelle davalıdan daire satın aldığı, ruhsatsız olduğu gerekçesiyle dairenin bulunduğu binanın belediye ekiplerince yıkıldığı, sözleşme gereğince davalıya ödenen paranın bugünkü değerinin davalıdan tahsil edilmesi gerektiği belirtilerek; 40.000,00 TL'nin yıkım tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan istirdatı talep edilmiştir.Birleşen davada ise; davacıların murisinin, asıl davaya konu dairenin bulunduğu binadaki başka bir daireyi 06.09.1994 tarihli satış senediyle satın aldığı, binanın belediye tarafından yıkıldığı belirtilerek; 40.000,00 TL'nin yıkım tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin sebepsiz zenginleşmediğini, müvekkiline ait bağımsız bölümlerin de belediye tarafından yıkıldığını, davacıların daireleri satın aldıkları tarihten yıkım tarihine kadar kullandıklarını, satış sırasında dairenin iskan raporunun olmadığını ve ileride sorun yaşama ihtimallerinin bulunduğunu bilen davacıların muhatabının yıkımı gerçekleştiren belediye olduğunu savunarak; davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, satış sözleşmelerinin resmi şekil şartına uygun yapılmadığı için geçersiz olduğu, geçersiz sözleşme nedeniyle davacıların satış parasının arsa payına isabet eden 6.000,000'er TL'lik kısmının güncellenmiş değerini talep edebilecekleri ancak binanın ruhsatsız olması nedeniyle yıkılabileceğini bilerek daire satın alan davacıların satış parasının dairelere isabet eden 6.000,000'er TL'lik kısmının güncellenmiş değerini talep edemeyecekleri belirtilerek; arsa payına isabet eden 6.000,000 TL'nin bilirkişi marifetiyle hesaplanan güncellenmiş değeri olan 2.455,02 TL'nin ayrı ayrı yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, asıl ve birleşen dosyanın davacıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 13.Hukuk Dairesi'nce hüküm; "...her bir daire için ödenen 12.000,000 TL bedelin dava tarihi itibariyle, dava tarihine kadar ulaştığı alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs. gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak bilirkişi vasıtasıyla hesaplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuştur.Mahkemece, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, asıl davada 5.313,29 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp, muris ....'nın mirasçılarını gösteren ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/203 E.-2009/219 K.sayılı veraset ilamındaki miras payları oranında davacılara verilmesine, birleşen davada; 5.313,29 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp, muris ... mirasçılarını gösteren ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2004/157 E., 2004/148 K. Sayılı veraset ilamındaki miras payları oranında davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Dairemizin 17.02.2014 tarih ve 2013/17614 Esas, 2014/2331Karar sayılı ilamı ile "...Somut olayda, hükme esas alınan rapor, avukat bilirkişi tarafından hazırlanmış olup, avukat bilirkişi dava konusu olayda uzman ve ehil bulunmadığından, bu bilirkişinin verdiği rapor esas alınarak hüküm tesisi doğru görülmemiştir.Diğer taraftan, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; denkleştirici adalet ilkesine göre tazminat hesabı yapılırken sadece altın, usd, tüfe, asgari ücret değerleri esas alınmıştır. Oysa, mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamında bu değerler dışında enflasyon, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının da alınarak ödeme tarihinden ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değerin hesaplanması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda hükme esas alınan raporda dikkate alınan etkenler yeterli değildir. Bunun yanında, taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri de tespit ettirilip, hükmedilecek tazminatta gözetilmelidir. Hal böyle olunca mahkemece, her bir daire için ödenen 12.000,000 TL (eski) satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken, ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak uzman bilirkişi vasıtasıyla hesaplanması ve hesaplanan bu miktara taleple bağlı kalınarak hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeksizin, uzman olmayan bilirkişi tarafından hazırlanan yetersiz rapor doğrultusunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.Öte yandan HMK'nın 297/2.fıkrasında; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir.Bu bağlamda mahkemece; dava dilekçesi, bilirkişi raporu ve benzeri herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulamaz.O halde mahkemece; yukarıda belirtilen ilke ve kurallara aykırı şekilde; "asıl davada, 5.313,29 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp, muris ...'nın mirasçılarını gösteren ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/203 E.-2009/219 K.sayılı veraset ilamındaki miras payları oranında davacılara verilmesine, birleşen davada 5.313,29 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp, muris .... mirasçılarını gösteren ... Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2004/157 E.-2004/148 K. sayılı veraset ilamındaki miras payları oranında davacılara verilmesine" şekilinde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir..."gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda asıl davanın kısmen kabulü ile, 27.403,43TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp, ... mirasçıları olan davacılara verilmesine, birleşen davada; davanın kısmen kabulü ile, 27.403,43TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp, .... mirasçıları olan davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, TEFE, TÜFE, USD, altın, asgari ücret, mevduat faizi, taşınmazın rayiç bedeli ve Hazine Bonosu etkenlerine göre ödenen bedelin dava tarihi itibariyle güncellenmiş değerini 27.403,43 TL olarak belirlenmiştir. Tapulu taşınmazların mülkiyetini nakledici nitelikteki sözleşmelerin resmi biçimde yapılması gerekir (MK. 634, BK 213 Tapu Kanunu 26 md.). Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacının davaya dayanak yaptığı satım akdi resmi biçimde yapılmadığı için geçersizdir. O nedenle de geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda, davacı ancak haksız iktisap kuralları uyarınca davalıya verdiği bedelin geri verilmesini isteyebilir.Geçerli bir sebebe dayanılmaksızın bilirkişinin mal varlığından diğerine kayan değerlerin iadesi de "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır. Geçerli bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından yararlanarak kendi mal varlığını arttıran kimse elde ettiği kazanımı geri vermek zorundadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından yararlanarak kendi malvarlığını arttıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Ödenen satış bedelinin iadesine karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır.Mahkemece hükme esas alınan raporda, paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması için yaptığı hesaplamada hazine bonosu ve taşınmazın rayiç bedelinin dikkate alınması doğru görülmemiştir. Dairemizin bozma ilamında hükme esas alınan raporda dikkate alınan etkenler yeterli olmadığı belirtilmiş, bunun yanında, taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri de tespit ettirilip, hükmedilecek tazminatta gözetilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; bozma ilamı yanılgılı değerlendirilerek hesaplama da taşınmazın rayiç değeri etken olarak alınmıştır. Bozma ilamında sözü edilen taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeride tespit ettirilerek, hükmedilecek tazminatta gözetilmesi gerektiğindeki ifade bozmanın kapsam, amaç ve yerleşen Yargıtay uygulaması karşısında, hükmedilecek değerin taşınmazın rayiç değerini geçmemesi için bilinmesi gerektiğinden dolayıdır.O halde mahkemece yapılacak iş Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre davacının ödediği satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs.) gibi ortalamaları alınarak, belirlenmesi gerekirken hazine bonosu ve taşınmazın rayiç değerinin etken olarak alınarak tazminat miktarının belirlenmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.350 TL vekalet ücretinin asıl ve birleşen dava davacılarından alınarak asıl ve birleşen dava davalısına verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.