Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10801 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 17761 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : NAZİLLİ 1. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 12/12/2013NUMARASI : 2012/4-2013/898Taraflar arasındaki ziynet eşyasının iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde, tarafların 1999 senesinde evlendiklerini, taraflar arasındaki boşanma davasının derdest olduğunu, düğünde davacıya takılan ziynet eşyalarının evlilik birliği içerisinde davalı tarafından alındığını, 2006 yılında Dubai'ye çalışmaya gidinceye kadar iş ve geliri olmayan davalının gerek iş kuracağı, gerek borçlarını ödeyeceği gerekse en son Dubai'ye giderken yapacağı masraflar için davacının altınlarını aldığını, iade etmediğini ileri sürerek dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının aynen, aynen iadenin mümkün olmaması halinde bedeli olan 34.950 TL nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde, davalının hiçbir zaman eşinden altınları almadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür.Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (ev veya araç alımı, evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Bu durumda, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, davacının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde, davalı koca ziynet eşyalarının iadesinden kurtulur.Somut olayda, davacı taraf ziynet eşyalarının evlilik birliği içerisinde davalı tarafından bozdurularak harcandığını, davacıya tekrar iade edilmediğini iddia etmiş, davalı ise altınların hiçbir zaman davacıdan alınmadığını savunmuştur. Yargılama sırasında 20.09.2012 tarihli celsede dinlenen davalı tanığı, davalının babası M.. Y..,".......taraflar altınları bozdurmuşlar dolara çevirmişler ve bankaya yatırmışlar, hangi bankaya yatırdıklarını bilmiyorum ayrıca kimin adına yatırıldığını bilmem, herhalde davacı adına bankaya yatırılmış öyle olabilir zannediyorum. Bankadan bu para çekilip bunlar işyeri açtılar araba aldılar, işyeri ise yağlama yıkama servisidir ne kadar paranın kullanıldığını, çekildiğini bilmiyorum, söz konusu araç .... dir ve davalı A.. Y.. adına alınmıştır, işyeri de davalı adına açılmıştır bundan 5 sene önce davalı A.. Y.. Dubaiye çalışmaya gitti, giderken de sözünü ettiğim işyerini devretti aracı sattı, parasını da hanımı davacıya verdi davalı halen Dubaide çalışmaktadır...." şeklinde , aynı celsede dinlenen davalı tanığı, davalının kardeşi A.. Y.., "....bana babam tarafından ne takıldı ise davalı ağabeyime de aynısı takılmıştır, davalı ağabeyime babam tarafından 5 adet normal burgulu altın bilezik ile bir tane altın set yapıldı, ağabeyimin düğününde bende bulundum taraflara ne takıldığını aradan epey bir zaman diğer bir deyişle 10 yıldan fazla bir süre geçtiği için hatırlamıyorum, davacı dolar euro işi ile çok uğraşırdı çarşıya iner çıkardı, hatta davacının kendi hesabı vardı ama hangi bankada olduğunu bilmiyorum, tarafların 5 adet burgulu altın bilezik ile bir adet altın seti bozdurduklarını biliyorum, euro veya dolara çevirdiklerini biliyorum, sonrasında ne yaptıklarını bilmem, davalı ağabeyim Ahmet bundan 6-7 sene önce Dubaiye çalışmaya gitti halen orada çalışmaktadır, Dubaiye gitmeden önce oto yağlama yıkama servisi işletiyordu bir tane de 1976 model .... marka aracı vardı, Dubaiye giderken bu işyerini devir etti aracını sattı, sonrasında bundan elde ettiği parayı ne yaptığını bilmem, tahminimce büyük bir ihtimalle davacıya bırakmıştır..." şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Tanık beyanları ile davacının düğünde takılan ziynet eşyalarının davalıya verildiğine ilişkin iddialarının doğrulandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ispat yükünün davalıda olduğu gözönüne alınarak ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere davalıya verildiğini, davacının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup harcandığını davalının kanıtlaması gerekirken ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.