Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10788 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 7265 - Esas Yıl 2015
MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ(KAPATILAN BEYOĞLU 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ)TARİHİ : 21/02/2008NUMARASI : 2007/455-2008/87Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacılar vekili dava dilekçesinde, İstanbul, Ç... ilçesi, N... köyünde bulunan ... pafta, .... sayılı parselin 2381/5760 hissesinin müvekkilleri adına kayıtlı iken yapılan muamelede müvekkillerinden taviz bedeli alındığını, taşınmaz üzerindeki Sultan Beyazıt Vakfı şerhi olup, gayrisahih olmakla taviz bedeline tabi olmadığını beyanla taviz bedeli olarak ödenen 48.413 YTL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde;taviz bedelinin bir gayrimenkul mükellefiyeti olduğunu, bütün vakıfların taviz bedeline tabi olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda dava konusu taşınmazın menşei miri arazi olduğu için üzerindeki vakıf kaydının gayr-i sahih vakıf kabilinden olduğunu, bu itibarla söz konusu kaydın terkininin taviz bedeli ödenmesine tabi olmadığı, buna rağmen davalı idare tarafından tahsil edilen bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık; ödenen taviz bedelinin istirdatı talebine ilişkindir.Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, taşınmazdaki vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli istenebilmesi; ilgili vakfın sahih vakıflardan olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden taviz bedeli isteminin hukuksal bir dayanağı bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlığın çözümü için “Sultan Beyazıt Vakfının” mukataalı veya icareteynli vakıf olup olmadığının veya miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının yöntemince araştırılması gerekir. Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu farklı olacağından bu taşınmazların kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı keşfen ve uzman bilirkişiler marifetiyle saptanmalıdır.Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığının, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır.Hükme esas alınan bilirkişi raporu ise, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde hazırlanmış olup denetime elverişli değildir.Bu durumda mahkemece, taşınmaza ait tapu kaydı tesis tarihinden itibaren tüm dayanakları ve kadastro tutanağı ile birlikte getirtilmeli, vakıf durumunu gösterir kayıtlar (vakfiye örneği) ve dayanılan diğer belgeler merciinden istenilmeli, Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, vakfiye örneği ve tapu kaydı üzerinde bu konuda uzman üniversite öğretim üyelerinin de yer alacağı yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulmasından sonra mahallinde keşif yapılmalı ve yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde rapor aldırılarak ortaya çıkacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.