MAHKEMESİ : ADANA 5. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 09/12/2014NUMARASI : 2014/512-2014/958Taraflar arasındaki iştirak nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; tarafların Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/721-753 E.K. sayılı kararı ile boşandıklarını, müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verildiğini, müvekkilinin bir an önce boşanabilmek için anlaşmalı boşandığını ve ne kendisi ne de müşterek çocuk için nafaka talep etmediğini, müvekkilinin çalışmadığını, yakınlarının desteği ile geçindiğini, küçük S... A...'nin eğitim çağında olduğunu ve masraflarını karşılayamadığını ileri sürerek müşterek çocuk lehine aylık 800 TL iştirak nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece; ''...dinlenen davacı tanıkları, dosya kapsamı, müşterek çocuğun ihtiyeç durumu, tarafların ekonomik ve sosyal durumu ile hakkaniyet ilkesi gözönüne alınarak'' gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne ve müşterek çocuk lehine ayda 350 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “tebligat”, “taraf teşkili”, “adil yargılanma” ve “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır: Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Bir davada davalının, davacının açmış olduğu davadan haberdar olması, davaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi. öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, Tebligat Kanununda açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde "Hukuki dinlenilme hakkı" düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.'nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı)Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir. Mahkemenin, dava dilekçesini ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun amir hükmü gereğidir.Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. (HGK.23.11.2011 gün ve 11-554 Esas-684 Karar)Somut olayda, dava 07.07.2014 tarihinde açılmış, dava dilekçesinde belirtilen adresine dava dilekçesinin tebliği için çıkarılan davetiye, adreste tanınmadığından ve muhtarlık kaydına rastlanılamadığı gerekçesiyle 21.07.2014 tarihinde iade edilmiş,adresin mernis adresi olduğu belirtilerek yeniden gönderilen tebligat bu kez Tebligat Kanunu 21. maddesi gereğince 16.10.2014 tarihinde muhtara yapılmış, isim ve imzadan imtina eden komşusuna haber verilmiştir. Tebligat Kanununun 21. maddesine göre, kendisine tebliğ yapılacak kimse gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden çekinirse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar kurulu üyelerinden birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder ve alanın adresini kapsayan ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber tebliğ olunacak kimseye keyfiyetin haber verilmesini mümkün oldukça en yakın komşularından birine bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Gösterilen şekil geçerlilik koşuludur.Dava dilekçesinin tebliği için davalı tarafa çıkartılan tebligatın, adını ve imzasını vermekten imtina eden komşunun beyanı üzerine mahalle muhtarına tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle Tebligat Kanununa göre davalıya yapılan geçerli bir tebligat söz konusu değildir.Buna göre; mahkemece, dava dilekçesinin yukarıda anılan Tebligat Kanunu hükümlerine göre, usulüne uygun tebliğ edilmeden, taraf teşkili sağlanmadan, varsa davalının göstereceği deliller toplanmadan, savunma hakkını kısıtlar biçimde, davalının yokluğunda aleyhine hüküm kurulması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.Bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.