Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10730 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1655 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : ANKARA 10. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 16/09/2014NUMARASI : 2014/276-2014/1205Taraflar arasındaki yoksulluk ve iştirak nafakasının kaldırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunuda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı dilekçesinde; davalı ile Ankara 3 Aile Mahkemesinin 2012/826 Esas, 2013/518 sayılı kararı ile boşandıklarını, boşanma kararı gereğince davalı kadın için 1500.-TL yoksulluk nafakası ile velayeti davalıya verilen müşterek çocuk için 750.-TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, boşanma davası sırasında da kötü olan ekonomik durumunun zaman içinde daha da kötüleştiğini, hakkında davalı eşi ve ailesinin yirmiye yakın dava ve şikayette bulunduğunu, ortağı bulunduğu inşaat şirketinin boşanma davasında eşi tarafından istenen tedbir kararı nedeni ile iflas ettiğini, şirket envanterinde kayıtlı araç ve iş makinaları satılarak iflastan kurtulunmaya çalışılsa da 88.471,74 TL zarar ettiğini, firmasının ihalelere girmekten yasaklı duruma getirildiğini, bu nedene ihaleye girip iş alamadığını borçlarını ödeyemediğini, başka borçlarla ödemeye çalıştığını acil ihtiyaçları dışında giderlerini karşılayamadığını, emekli maaşı olduğunu, ancak ilk eşinden olma kızına da iştirak nafakası ödediğini, davalının halen ailesi ile oturduğunu, ailesinin ekonomik durumunun iyi olduğunu üzerine kayıtlı mal varlıklarının bulunduğunu,davalının Bilkent Üniversitesi .... bölümü mezunu olduğunu, babası ve kardeşine ait aile şirketinde çalıştığını, ileri sürerek, ödeyemediği ve ödeyemeyeceği nafakaların kaldırılmasına, ve geriye dönük biriken tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakalarının ödeyemediği bölümlerinin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; davacının iddialarının doğru olmadığını, davacının evlilik birliği içinde müvekkiline şiddet uyguladığını ve sadakatsiz davrandığını, bu hususun boşanma davası kapsamında aşikar olduğunu, boşanma davasında davacı kusurlu bulunmuş, davacı aleyhine 40.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminat ile 1.500 TL yoksulluk, 750 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, davacının tazminat ve nafakaları ödemediğini, hakkında yaptıkları şikayet üzerine kısmi ödemelerde bulunduğunu, davacının amacının davalıya nafaka ödememek olduğunu, davacının boşanma davası devam ederken ve kesinleştikten sonra davalı ve aliesine karşı tehdit ve yaralama fiillerinden ceza aldığını, aralarında halen müştekisi davalı ve ailesi olan bir çok ceza davasının olduğunu, ekonomik durumunun kötüleştiği iddiasını soyut bir iddia olduğunu, davalının hiç bir geliri olmadığını, ailesinden yardım alarak geçindiğini, davalının iki yıllık Bilken Üniversitesi ... Bölümü mezunu olduğunu ancak 41 yaşında olduğunu, evlilikleri süresince de davacı tarafından çalışmasına müsade edilmediğini, turizm tecrübesi olmadığını, yaşı ve tecrübesi itibariyle iş bulmasının imkansız olduğunu, müşterek çocuk ile ilgilenmek zorunda olduğundan şu anda çalışmasının mümkün olmadığını, yoksulluktan kurtulmadığını belirterek, koşulları oluşmayan davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davacının nafaka borçlarını yükümlü olduğu halde ödeme güçlüğü çektiğinin sabit olduğu, davacının ekonomik durumundaki değişikliğin yoksulluk nafakasının kaldırılmasını değil sosyal ekonomik durum ölçüsünde indirilmesini gerektirdiği, çocuğun ihtiyaçlarının devam ettiği, aradan geçen zamanda ihtiyaçlarının artması da dikkate alındığında iştirak nafakası borcunun öncelikli ödenmesi gereken borçlardan olduğu, davalının da ekonomik durumunun davacının iddia ettiği kadar iyi olmadığı anlaşıldığı gerekçesiyle, iştirak nafakasının kaldırılması talebinin reddine, yoksulluk nafakasının kaldırılması talebinin reddine, Ankara 9 Aile Mahkemesinin 2012/826 Esas 2013/518 sayılı kararı ile davalı için ödenen 1.500 TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren 750 TL'ye indirilmesine, davacının geriye dönük nafaka ödemelerinin kaldırılması talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının temyiz itirazları yerinde değildir.Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;TMK.nun 175.maddesine göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında nafaka isteyebilir.TMK’nun 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.TMK'nun 176/4.maddesine göre ise, yoksulluğun ortadan kalkması halinde mahkemece nafaka kaldırılabileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iraden artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir.TMK'nun 331.maddesi gereğince durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler. Anılan yasal düzenlemelere göre, iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekmektedir.Davacı; yukarıdaki yasa hükümleri gereğince; yoksulluk nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2–656–688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir. (HGK.07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları).Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır.Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki bilimsel öğretide: "Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır (Akıntürk, Turgut: Aile Hukuku, 2.cilt, İst. 2002, sh.294).Somut olayda, tarafların Ankara 3. Aile Mahkemesinin 06.05.2013 tarih ve 2012/826 E. 2013/518.K. sayılı kararı ile boşanmalarına, davalı kadın ve müşterek çocuk lehine dava tarihinden itibaren 1.500 TL ve 750 TL tedbir nafakasına, kararın kesinleşmesinden itibaren 1.500 TL yoksulluk, 750 TL iştirak nafakasının, kadın lehine 40.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminatın davacı kocadan tahsiline karar verildiği, tarafların temyizi sonrasında Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.12.2013 tarih ve 2013/17781-30418 E.K. sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği, kararın 14.02.2014 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. Temyize konu dava ise 26.02.2014 tarihinde açılmıştır.Taraflar hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında, davacının, Y... İnşaat şirketinde çalıştığı, 3.260 TL geliri olduğu, Çankayada 2 edet dairesi olduğu, kendi evinde oturduğu, şirketi adına araçları olduğunun tespit edildiği, davalının ise işsiz olduğu, çocuğu ile birlikte annesine ait evde oturduğu, yanında kaldığı, çocuğun ilköğretim öğrencisi olduğu, üzerine kayıtlı ancak eşinin oturduğu evin icradan dolayı satılık olduğunun tespit edildiği görülmüştür.Davacının ekonomik durumu hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi raporunda; davacının sahip olduğu malvarlıkları değerlendirildiğinde icra takibi nedeniyle sahibi olduğu taşınmazlar üzerinde ipotek ve haciz işlemlerinin devam ettiği, vergi ve borçlarını ödeme açısından güçlük çektiği, ayrıca büyük payla ortak olduğu şirketin faal olduğu, şirketin bütün varlıkları ile borçları değerlendirildiğinde şirketin borçlarını ödeyebilecek durumda olduğu ancak nakit yapısı açısından ödeme güçlüğü çektiği kanaati bildirilmiştir.Hal böyle olunca; taraflar arasındaki boşanma davasının kesinleşme tarihi ile temyize konu davanın açıldığı tarih arasındaki çok kısa süre içerisinde, nafaka yükümlüsü olan davacı ile davalının şahsi, ekonomik ve sosyal durumlarında, dava konusu yoksulluk nafakası miktarında indirim yapılmasını haklı kılacak olağanüstü bir değişimin bulunmadığı ve davalının tespit edilen ekonomik durumu itibariyle yoksulluk durumunun ortadan kalkmadığı nazara alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde yoksulluk nafakasının indirilmesine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.