Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10640 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5904 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.Davacı vekili dilekçesinde; tarafların 11.12.2003 tarihinde müvekkilinin dükkanında internet cafe işletmek üzere adi ortaklık sözleşmesi yaptıklarını, ortaklık sermayesinin tamamının ayni ve nakdi olarak müvekkili tarafından karşılandığını, davalının tamamı müvekkilce karşılanan ve davalı payına düşen (katkı payı) kısımda müvekkilince ödenen sermaye karşılığı olarak müvekkiline ödemeyi tahahhüt ettiği 15.000 TL'yi ödemediğini, davalının ortaklığın kurulduğu tarihten itibaren müvekkiline hiçbir şekilde kar payı ödemediğini, denetim hakkını engellediğini belirterek, müvekkilinin koyduğu nakdi sermayenin, internet cafede mevcut tüm menkul eşyalardan oluşan ayni sermayenin bedellerinin alındığı gün rayici üzerinden hesap edilerek faizi ile birlikte, müvekkiline ait dükkanın kira bedeli alınmaksızın kullanılması nedeniyle 11.12.2003 tarihinden itibaren işleyen kira bedelleri ve faizleri ile birlikte hesap edilerek tamamı müvekkilince konulan toplam sermayenin, ortaklık nedeniyle ödenmeyen kar payının 11.12.2003 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte, müvekkilince karşılanan ve davalı payına düşen (katkı payı) kısımda sermaye karşılığı olarak ödemeyi taahhüt ettiği ancak ödemediği 15.000 TL'nin 11.12.2004 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlike davalıdan tahsiline, müvekkiline ait dükkanın tahliyesine ve adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; taraflar arasındaki ortaklığın kar-zarar ortaklığı olduğunu, müvekkilinin üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini, sadece emeğini sermaye olarak koymak üzere anlaşmışlar ise de, sözleşmeden 1 yıl sonra katkı payı olarak 15.000 TL'yi davacıya ödediğini, kar payının düzenli olarak davacıya ödendiğini, davacının her talep ettiğinde denetim yaptığını, ortaklığa konulan sermayenin alacak olarak talep edilemeyeceğini, konulan sermaye için faiz talep edilemeyeceğini, sözleşmede bahsedilen 15.000 TL nakdi parayı müvekkilinin sözleşmeye uygun olarak ödediğini ve davacının imzalı .../...belge vererek müvekkilini ibra ettiğini, tarafların karşılıklı olarak anlaşarak ortaklığı 2005 yılı Haziran ayında bitirdiklerini, davacının kendisine ait dükkanı müvekkiline kiralamayı teklif ettiğini ve Temmuz 2005-2007 arasında 250 TL bedelle davalının taşınmazı kiraladığını, kira bedelini 1. yılın sonunda ödediğini ve davacıdan belge aldığını, kira sözleşmesi bitince bu kez 5 yıllık yeni bir kira sözleşmesi yaptıklarını ve 5 yıllık kira bedelinin 2008 yılında ödendiğini, davacının bu konuda da belge imzaladığını, ortaklığın 2005 yılında sona ermesi nedeniyle herhangi bir tasfiye ve tasfiye sonrasında pay istenemeyeceğini, kira ilişkisi kurulduğundan sadece varsa kira alacağına yönelik dava açabileceğini, tahliye davalarınında Sulh Hukuk Mahkemelerinde dava konusu yapılabileceğini, tarafların 2005 yılında ortaklığı bitirdikleri, bu tarihten sonrası için davacıya ait taşınmazı müvekkiline kiraladığı ve bedellerini de aldığı, herhangi bir alacağının kalmadığı, dolayısıyla adi ortaklığın tasfiyesi ve alacağın olmaması nedeniyle konusuz kalan davanın reddine, tahliye talebininde reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; davacının kira parası alacağı ve tahliye taleplerinin birlikte ileri sürülmesi sebebiyle mahkemenin görevinde kalmadığı, taraflar arasındaki adi şirketin 30/06/2005 tarih itibariyle son bulduğu ve TBK 535/4 maddesi uyarınca yeni kira akdi ile şirketin nihayet bulduğu, davacı tarafın 11/12/2003 tarihli yazılı akit ile sermaye olarak koyduğu 15.000,00 TL yi de 16/12/2004 tarihinde tahsil ettiği, bu sebeple davacının şirketin mahkeme tarafından feshi ve tasfiye talebinin uygun olmadığı, davacının davalı taraftan ödenmeyen kar payı tutarı olarak 4.088,70 TL ile şirketin feshi sonrasında şirket bünyesinde kalan kıymetler tutarı olan 3.930,00 TL yi toplam 8.018,70 TL yi talep hakkının mevcut olduğu gerekçesi ile davacının tahliye talebinin görev yönünden reddine, fesih ve tasfiye talebinin reddine, 8.018,70 TL lik talebinin kabulü ile dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. 04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir. Diğer bir deyişle; bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HUMK.nun madde 76, HMK madde 33). Taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde (818 sayılı BK.nun 520 ve devamı maddelerinde) düzenlenen adi ortaklık ilişkisi mevcut olup, ortaklığın 2005 yılı Haziran ayında son bulduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.(TBK. 620/1 md.Adi ortaklık ilişkisi, TBK'nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır.Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.". Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise "Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK' nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir" hükmünü ihtiva etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK'nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK'nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece, davacının ödenmeyen kar payı ve şirketin feshi sonrasında şirket bünyesinde kalan kıymetler tutarı olan bedellerin tahsiline karar verilmesine rağmen, ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmemiş olması doğru görülmemiştir.Uyuşmazlığın, mahkemece, yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekmektedir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.