MAHKEMESİ : İSTANBUL 4. SULH HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/12/2014NUMARASI : 2014/3-2014/1365Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde, davalının müvekkili olan davacıya ait işyerinde aracını tamir ettirdiğini, ancak bedelinin ödemediğini, bu bedelin tahsili amacı ile davalı aleyhine icra takibi yapıldığını, davalının da bu takibe itirazda bulunduğunu beyan ederek itirazın iptali ile % 40 inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı savunmasında, davacının ayıplı iş yaptığını, buna rağmen tamir bedelinin, davacının çalışanı (servis direktörü) S... K...'e ödendiğini, buna ilişkin belge alındığını, böylelikle de davacıya borçlarının bulunmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, davalının ödeme olgusunu ispat edemediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık, araç tamir bedelinden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir.Medeni Yasa'nın 6.maddesine göre "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." Medeni Yasa'nın bu hükmü 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası'nın 190.maddesinin l.fıkrasında bir başka biçimde yinelenmiş olup; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" denilmiştir. Bu bağlamda kural olarak davanın taraflarından her biri iddiasını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236.maddesinde (HMK.nun 188.madde de); taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir.İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir.Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.Bağlantılı bileşik ikrarda, ispat yükü ikrar eden tarafa aittir.Somut olayda, davalı taraf, davacının aracını tamir ettiğini kabul etmekte, ancak davacının talep ettiği bedeli ödediğini ve borcunun bulunmadığını iddia etmektedir. Bu durumda, davalı bağlantılı bileşik ikrarda bulunmakta olup, ispat yükü davalı tarafa ait olacaktır.Davalı, ödeme olgusunu ispat etmek için, ödemeyi davacının çalışanına yaptığını ileri sürmekte, bunu ispat etmek için de, adi yazılı belge sunmaktadır. Davacı ise, davalının ödeme yaptığını bildirdiği S... K...'ün yanında çalışmadığını iddia etmektedir. Davalının dilekçesine eklediği belgelerden, ödemeyi alan Selçuk'un belli dönemlerde davacının çalışanı olduğu anlaşılmaktadır.Öyle ise mahkemece, bu ilke ve esaslar doğrultusunda, ödemeyi alan S... K...'ün, ödeme tarihinde, davacının yanında çalışıp çalışmadığı hususunun tespit edilip, çalıştığının anlaşılması karşısında; davalının ödeme belgesi olarak sunduğu adi yazılı belge, yazılı delil başlangıcı kabul edilerek, davalıdan, bu adi yazılı belgeyi destekler yan deliller sorulup, gerektiğinde de davalının dilekçesinde "yemin" deliline dayandığının da anlaşılması karşısında, ödeme olgusunu ispat için, davalıya karşı tarafa yemin teklif etme hakkının bulunduğu da hatırlatılarak, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.Kabule göre ise; mahkemece, dava konusu araca yapılan işin niteliği ve bedeli konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınıp, bu rapor doğrultusunda karar verilmesi gerekirken, bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmadan,faturadaki bilgiler doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi de doğru görülmemiştir, denilerek bozulmuş, mahkemece usul ve yasaya uygun daire bozma ilamına uyularak mahkemece, takip edilmediği için işlemden kaldırılan ve üç ay içinde yenilenmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.Kural olarak tebliğ muhatabın kendisine yapılır.7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun hükmi şahıslara ve ticarethanelere tebligatı düzenleyen 12. maddesinde; hükmi şahıslara tebliğin, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılacağı, bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğin muteber olduğu düzenlenmiştir. Aynı yasanın hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligatı düzenleyen 13. maddesinde ise; hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimselerin her hangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğin, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı düzenlenmiştir. Bu bağlamda; muhatap adına tebliği kabule kanunen yetkili kişilere tebliğat evrakının verilmesi Tebligat Kanunu'nun 20 maddesi gereğince ancak muhatabın tebliğin yapılacağı sırada orada bulunmaması halinde sözkonusu olur. Bu halde muhatabın o sırada orada bulunmaması sebebiyle kabule kanunen yetkili kişiye tebliğin yapıldığı tutanakta gösterilmelidir.Somut olayda; bozma ilamı ve duruşma günü davacı K.. B.. vekili Av. A.. E..'a çıkarılmış tebligatın o anda bulunan şirket evrak memuruna tebliğ olmuş, tebligata muhatabın tebliğ sırasında orada hazır bulunup bulunmadığı, adreste bulunmaması sebepleri yazılmamıştır. Bu haliyle tebligatın usulsuz tebliğ edildiği açıktır.Hal böyle olunca; davacı tarafa bozma ilamı ve duruşma günü, tebligat kanununun yukarıda belirtilen hükümleri gereğince tebliğ sağlanarak taraf teşkili sallandıktan sonra davanın esasına girilerek sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçelerle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştirSONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.