MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Y A R G I T A Y K A R A R I Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkette ön muhasebe sorumlusu olarak çalışan dava dışı ...'nin emniyeti suistimal yoluyla ele geçirdiği internet bankacılığı şifrelerini kullanarak, davalının banka hesabına muhtelif tarihlerde toplam 54.000,00 TL para aktardığını, davalının hesabına aktarılan paralarla müvekkili aleyhine sebepsiz zenginleştiğini belirterek; 54.000,00 TL tutarındaki alacaklarının şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki kısmının haksız iktisabın gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı cevap dilekçesinde; davacı şirketle ticari bir irtibatının bulunmadığını, arkadaşı...'nin ablası olan ...'nin...'ye teslim edilmek üzere kendisine para gönderdiğini, gelen paraları...'ye teslim ettiğini beyan ederek; davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davanın kabulü ile 54.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren ticari faizle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava; sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir.Somut olayda; davacı taraf 54.000,00 TL tutarındaki alacaklarının şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki kısmının davalıdan tahsilini talep etmiş, mahkemece; dava konusu olayda kısmi dava açılamayacağı gerekçesi ile 54.000,00 TL üzerinden eksik nispi harcın tamamlaması için davacı tarafa 2 haftalık kesin süre vermiş, 15.10.2012 tarihinde davacı taraf eksik harcı tamamlamış, mahkemece 54.000,00 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2) Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.Kısmi dava açılabilmesi için; talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması ve talep miktarının, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olmaması gerekir. Talep konusunun miktarı açıkça belli ise ve taraflar arasında bu konuda herhangi bir tartışma yoksa kısmi dava açılamaz (HMK.m 109/2), çünkü böyle durumlarda davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez (tam dava olur).Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan (hukuki ilişkiden) doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini (dava ettiğini) açıkça bildirmelidir (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava (kısmi dava değil) tam dava sayılır.Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının (dava edilenden) daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir kesiminin (bölümünün) dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.Hukukumuzda kısmi dava açılması mümkündür (m.109). Bundan başka, kısmi davanın mümkün (caiz) olması, hiç kimsenin kendi lehine olan davayı (yani tam dava) açmaya zorlanamayacağı kuralına (m.24) da uygundur. Borçlar Hukuku bakımından da, alacaklının alacağının bir kısmını istemesine (dava etmesine) bir engel yoktur (TBK m.84).Şu halde, alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kesimini (bölümünü) dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararının bulunması gerekir.Talep konusunun miktarı açıkça belli ise ve taraflar arasında bu konuda herhangi bir tartışma yoksa kısmi dava açılması mümkün değildir (m.109, 2); çünkü böyle durumlarda davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça (bölüm) için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.Davacının, alacağının küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir (TMK.m.2). Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir (Prof.Dr.B.Kuru Medeni Usul Hukuku 23.Baskı Ank. 2012, sh.277-278).Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığı incelenmeli, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir. Dava konusu olayda, talep konusunun miktarı açıkça belli olup, taraflar arasında bu konuda herhangi bir tartışma bulunmadığından, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı yoktur. Hukuki yarar; dava açıldığı anda var olmadığından, sonradan harcın tamamlatılması suretiyle bu eksiklik giderilemez.Hal böyle olunca; dava şartı eksikliğinden davanın usulden reddi gerekirken, yazılı ve yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulü doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.