Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10167 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 17211 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : GÖLHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/06/2014NUMARASI : 2013/210-2014/186Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalılardan A.. B.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; 03/02/2000 tarihinde davalılardan A.. B..'ın 4390 parseldeki hissesini senetle 10.000,00 Alman Markı karşılığı satın aldığını, tapuyu vermediklerini, dava konusu taşınmazın DSİ tarafından kamulaştırıldığını, davacının elinden alındığını, davalıların dönümü 6.000,00 TL den toplam 9.000,00 TL para aldıklarını, davalıların bir ara 6.000,00 TL ödemek istemelerine rağmen vazgeçtiklerini, davacının senetteki bedeli istimlak bedeli kadar doldurup icra takibine başladığını, icra takibinin iptal edildiğini, davalıların haksız kazanç elde ettiğini, satış bedelini vermeleri gerektiğini belirterek 11.400,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davalı A.. B..'ın babasından kalan taşınmazın haricen taksim edildiğini, taşınmazın verimli ve verimsiz toprak olarak ikiye ayrıldığını, 1 er dönüm verimli, 2 şer dönüm verimsiz toprak olarak paylaşıldığını, 2000 yılında haricen 1 dönümlük hissenin davacıya 750.000 (yediyüz elli bin) TL'ye satıldığını, davalı H.. B..'ın taşınmazla ilgisinin bulunmadığını, davacının 2000 yılında boş bir bonoya imza attırdığını, boş bonoyu kendisi doldurarak icraya verdiğini, imzaya ve borca itiraz edildiğini senedin teminat senedi olması nedeniyle icra takibinin iptal edildiğini, davacı tarafından ibraz edilen “alım-satım sözleşmesidir” başlıklı sözleşmeyi kabul etmediklerini, davacının sonradan kendisinin doldurduğunu, davalı Ayşe'nin imzasının olmadığını, böyle bir belgeyi düzenlemediğini, taşınmazın 10.000 Alman Markına satılamayacağını, davalının 2000 yılında 1 dönümlük hissesi için aldığı 750.000 TL yi ödemeyi kabul ettiğini savunrak davalı H.. B.. yönünden taraf olmadığı için husumet yokluğundan, A.. B.. yönünden açıklanan nedenlerle davanın reddini istemiştir.Mahkemece; dava konusu taşınmazın bir dönümlük hissesinin davacı tarafa satıldığı, bir dönümlük değer üzerinden paranın satın alma gücü, enflasyon oranı, taşınmazın güncel değeri, bir kısmından kamulaştırma geçirilmiş olması, DSİ tarafından hak sahibine ödenen paralar, dönüm fiyatı için 9.000,00 TL para ödenmiş olması dikkate alınarak hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca 1 dönüm miktarındaki tarla için ödenen paranın günümüz rayiç değerlerine göre 9.000,00 TL olarak belirlenmesi, davalı H.. B..'ın tapu kayıtlarına göre hissesinin bulunmaması gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 9.000,00 TL sözleşmesel alacağın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı A.. B..'dan tahsiline, davalı H.. B..'a karşı açılan davanın husumet bakımından reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı A.. B.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.Somut olayda; taraflar arasında haricen düzenlenen taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle, davacı tarafından davalıya bedel ödendiği, ancak tapuda resmi satışın yapılmadığı anlaşılmakta olup, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (TMK.nun 706, BK.nun 213, Tapu K.nun 26 ve Noterlik K.nun 60. maddeleri). Bu durumda taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar vardır.Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır.Şu durumda hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.Mahkemece, satış bedeli olarak enflasyon oranı, taşınmazın güncel değeri, bir kısmından kamulaştırma geçirilmiş olması, DSİ tarafından hak sahibine ödenen paralar, dönüm fiyatı için 9.000,00 TL para ödenmiş olması dikkate alınarak hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi uyarınca 1 dönüm miktarındaki tarla için ödenen paranın günümüz rayiç değerlerine göre 9.000,00 TL'nın davalı Ayşe'den tahsiline karar verilmiştir. Davacı tarafından dava dilekçesine ekli senetle davalı A.. B..'a 10.000 Alman Markı ödendiği belirtilmiş ise de, davalıların senedi kabul etmedikleri, dava dilekçesinde davacının senedi istimlak bedeli kadar doldurup icraya verdiğinin beyan edildiği, taşınmazdaki 1 dönümlük hissenin 10.000 Alman Markına satıldığının davacı tarafından ispat edilemediği, davalı tarafından 2000 yılında 750.000 TL'nin davacı tarafından kendisine ödendiğinin kabul edildiği belirlenmiştir.Her ne kadar, davacı ödenen bedelin 10.000 Alman Markı olduğunu ispat edememiş ise de, temyiz edenin davalı olduğu gözönüne alınarak, satış bedeli olarak davalının kabul ettiği miktarın esas alınması gerekir. Buna göre, davalının kabul ettiği bedel üzerinden sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca denkleştirici adalet ilkelerine göre, DSİ tarafından kamulaştırma tarihinde ifanın imkansız hale geldiği anlaşılmaktadır. Bedelin, bu tarih itibariyle çeşitli ekonomik etkenler nedeni ile azalan alım gücünün, işçi ücreti, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ortalamaları alınarak alım gücünün değerinin ne olabileceği konusunda uzman bilirkişilerden nedenlerini açıklayıcı denetime elverişli rapor alınarak karar verilmesi gerekirken eksik ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.